hd porno porno hd porno porno

Aile tedavileri (teorik)

3.418 okundu

Aile Tedavilerinin Tarihçesi:

 Aile tedavisi aile gruplarının tedavisidir. Tedavi ailelerin işleyiş biçimi, aile üyelerinin birbirleriyle ilişkisini ve iletişimini ele alır. Aile tedavileri yaklaşım biçimleri ve temel aldıkları noktaların neler olduğuna göre farklılıklar gösterir.

Aile tedavisi 2.Dünya savaşı sonrasında gelişmeye başlamıştır. Tedavide tüm aile bireylerini birlikte görme girişimlerinde bulunan ilk kişi 1940’da Bowlby olmuştur.Hoffman aile tedavisi hareketinin insanların semptomatik davranışlarının klinisyenin ofisi yerine doğal ortamında yani aile içinde incelenmeye başlamasıyla doğduğunu söyler. Aile tedavisinin bir babası yoktur, birden bire kendiliğinden büyüdüğü söylenebilir. Aile tedavisine ilişkin ilk çalışmalar şizofrenlerin ailelerinde yapılmıştır. Bu ailelerde görülen çeşitli farklı etkileşimler sonucu nedensel bağlantılar kurma eğilimi doğmuştur.O dönemlerde psikiyatride psikanalitik yaklaşım egemen olduğundan ve psikanalitik yaklaşım aileyi anlamada yetersiz kaldığından yeni bakış açıları geliştirilmiştir. Yine de aile terapisinin öncüllerinin psikanalitik teoriden, fen bilimlerinde o dönemlerde geçerli olan sibernetik ve sistem teorilerinden etkilendiği görülmektedir.  Psikanalitik Yaklaşımlar Psikanalizin aile tedavisine uygulanmasına öncülük eden Nathan Ackerman olmuştur.

Çocuk psikiyatristi olan Ackerman sosyal bağlamın duygusal problemler açısından önemli bir faktör olduğu görüşünü ileri sürmekteydi. “Aile Yaşamının Psikodinamikleri” adlı kitabında bu düşüncelerine yer vermiştir. Kitap Ackerman’ın aile tedavisine psikanalitik yaklaşımdan geldiğinin açık bir göstergesidir. Zamanla görüşleri değişen yazarın ikinci kitabı olan “Sorunları Olan Ailenin Tedavisi”nde ailenin bir bütün olarak tedavisine yer vermiştir. Ackerman bu konuda öncülük yapanlardan sadece biridir. 1950lerde ABD’de aile konusunda çalışan birden fazla grup olup, bunlardan biri Palo Alto grubudur.  İletişim Temelli Yaklaşımlar 1950lerde Gregory Bateson, John Weaklend, Don Jackson ve Jey Haley iletişimi düzeylerine göre sınıflamaya yönelik bir araştırma yürütmekteydiler.

Ele aldıkları konular arsında iletişimdeki anlama düzeyleri, mantıksal düşünce düzeyleri, öğrenme düzeyleri sayılabilir. Bu çalışmanın bir parçası olarak şizofrenlerdeki iletişim örüntülerini ele almışlardır. Kendisi bir antropolog olan Bateson, Weiner’in sibernetik kavramlarını aile sistemlerinin çalışmasına uygulamaktaydı. Değişime karşı aile içindeki direnci gören Jackson, bu durumu “aile homeostazı” şeklinde kavramsallaştırdı. Bu çalışmaların sonucunda 1957de “Bir Şizofreni Kuramına Doğru” yayınlandı ve çifte çıkmaz (doble bind) kavramı ilk kez ortaya kondu. Bu kavram bir ilişkiler sistemi içinde bir bireyin diğerine sürekli uyguladığı iletişimdeki çıkmaz stili anlatıyordu. Çifte çıkmaz için gerekli koşullar şöyle sıralanabilir.

1-       İki kişinin varlığı

2-       Sıklıkla tekrarlanan bir yaşantı

3-       Emre uyulmadığında ceza tehdidi olacak şekilde verilen birincil bir emir

4-       Birinci ile ters düşen genellikle soyut düzeyde verilen ve sıklıkla sözel olamayan biçimde iletilen ve yine ceza tehdidi içeren ikincil bir emir

5-       Kurbanın kaçamayacağı bir durum Bu çalışma önemli bulgular ortaya çıkarmıştır ancak çifte çıkmaz teorisi yapısı gereği iki kişiyi içeren bir teoridir.

Teorinin yaratıcıları kendileri de tek sekanslarda bireysel davranışlar üzerine yoğunlaşmanın doğru olmadığını ve sirküler sistemler  üzerinde durma gereğini kabul ederler.Foley, iletişim okulundan gelişen yaklaşımları, ailedeki iletişimin en çok üzerinde durulan yönüne göre üç grupta toplamıştır.

1-İletişim ve biliş: Öncüsü Don Jackson’dur. Dünyadaki ilk aile tedavisi merkezini (Mental Research Institute) kurmuştur. O ve arkadaşları, insan iletişiminin basit özelliklerinin çok önemli kişiler arası anlamları olduğunu öne sürdüler. Bu temel noktalar şunlardır

:a- İletişimsizlik mümkün değildir

b- İletişimin içeriksel yönü gibi, ilişkileri tanımlayan yönü de vardırc- Bir dizi karşılıklı davranışta sebep ve sonucu ayırt etmek her zaman mümkün değildir

d- İki iletişim türü tanımlanmıştır. Dijital iletişimde mesajlar sözlü veya yazılı kelimeler halindedir. Analojik iletişim tüm sözel olmayan iletişimleri kapsar.

e- Simetrik ve tamamlayıcı etkileşim

2- İletişim ve güç ilişkileri: Haley ilişkilerin aynı zamanda iktidar mücadelesi içerdiğini öne sürmüştür. Birlikte bir geçmişi ve geleceği olan tüm insan gruplarında bir hiyerarşi vardır.  

3- İletişim ve duygular: Virginia Satir, iletişim teorilerini kabul ederken duyguların iletimine daha fazla önem verir.  Yapısal Terapi Salvadon Minuchin yapısal okulu kurmuştur. 1968 yılında von Bertalanffy tarafından ileri sürülen Genel Sistemler Teorisi tüm aile terapistlerince kısmen benimsenmiş olmakla birlikte bu teoriyi en sıkı biçimde kendi aile terapisi yöntemine uygulayan Minuchin olmuştur.

Genel Sistemler Teorisi, canlı ve cansız sistemlere uygulanabilir ve sistemi açıklayan bir dizi matematiksel işlemi içerir. Yapısal aile tedavisinde amaç sistemin çalışmasını değiştirmektir.

Sistemik Terapi 1967de Milano’da Aile Çalışmaları Enstitüsü kuruldu. 1972 ve 74 yıllarından itibaren paradox ve karşıt paradox konusundaki görüşlerini geliştirmişlerdir. 75ten itibaren ise hiyerarşi kavramını reddetmişler, aile ve kişilerin birbirlerine döngüsel bir yapı içerisinde nasıl farklı düzeylerde anlam aktardığını incelemişlerdir. Yapı yerine örüntüler ve bilgilenme üzerinde durdular. Bu grup sistemik ya da Milano grubu olarak tanındı.  Calgary Modeli Tomm 1980 yılında aileyi bir sistem olarak kabul eden ancak sibernetik düzenleyici mekanizmalara özellikle önem veren bir model tanımlamıştır.

Davranışçı Yaklaşımlar Bu yaklaşım genel sistemler teorisine dayalı yaklaşımdan daha sonra ortaya çıkmıştır. Davranışçıların aileyi bir sistem olarak ele almak yerine ikili üçlü grupları ve bu gruplarda karşılıklı çocuk ebeveyn ilişkilerini ele aldıkları belirtilmektedir.

MINUCHIN:

Aile Yapısı-Altsistemler- Sınırlar Teorik Çerçeve:

Aile sistemi karşılıklı etkileşimlerin çeşitli ve karmaşık davranış örüntülerinin olduğu bir bütündür. Yapısal Aile Tedavisi yaklaşımı bu karmaşık davranış örüntülerinin sürecini anlamaya yardımcı olan bir teoridir. Teorinin üç temel kavramı vardır: 1- aile yapısı

2- altsistemler

3-sınırlardır.

Aile yapısı ailenin tekrarlanan davranış örüntüleri sonucunda oluşan, aile üyelerinin etkileşimini sağlayan, bu etkileşimle ilgili düzenlemeler koyan yerleşmiş davranış örüntüleridir. Etkileşimler içinde bu yapı genel veya özel sınırlamalarla şekillenir. Genel sınırlamalar her ailede vardır; bunlara  bir hiyerarşik yapının olduğu, anne baba ve çocukların değişik ölçülerde otoriteye sahip olduğu, eşlerin işlevsel açıdan birbirlerini tamamlamaları gerektiği örnek olarak verilebilir. Özel sınırlamalar ise her ailenin kendine özgüdür. Aile sistemi işlevlerini bireylerin oluşturduğu altsistemlerle yerine getirir.

Üç genel altsistemden söz edilebilir: karı-koca altsistemleri, ana-baba altsistemleri, kardeş altsistemleri. Her altsistemin ayrı işlevi ve bireyler yüklediği ayrı sorumlulukları vardır.Sınırların görevi sistemlerin ve altsistemlerin farklılığını korumaktır. Özellikleri açısından katı, belirsiz ve belirgin olmak üzere sınırlar üçe ayrılır.

Normal Aile Gelişimi Minuchin’e göre normal aile her şeyin yolunda gittiği, her üyesinin mutlu olduğu aile değildir. Normal ailelerde de kaygı, gelişim evrelerinde ve durumsal krizlerde yaşanan zorluklar, problemler ve bunlarla devamlı bir mücadele söz konusudur. Bir bireyi normal yapan özellik problemin olmaması değil, işlevsel aile yapısının olmasıdır.

Ailede İşlev Bozukluğunun Oluşumu Her aile stres ve kaygı yaratan problemlerle karşılaşır. Bunlar içinde bazılarında işlev bozukluğunun oluşmasının nedeni ailelerin durumsal ve gelişimsel sorunlar karşısında esnek olmayan yapılara sahip olmalarındandır. Katı veya belirsiz sınır özelliklerinin aile için işlevsel bozukluğa neden olması, bu sınırların aşırı ölçüde ve devamlı kullanılmasındandır.

Yapısal bozukluğu olan aile örüntülerine şu şekilde örnekler verilebilir:

1-çatışmanın yönünü/yolunu değiştirmek2- anne-çocuk ortaklığı

3- anne-baba ve çocuk iç içe geçmişliği

4- okul korkusu Tedavi Amacı Amaç ailenin var olan yapısında değişiklik yapmaktır. Yapıdaki değişiklik ve problemin çözümü birbirine bağlı iki amaç olmakla birlikte tedavinin asıl hedefi problemin çözümü değildir. Aile sistemi içinde altsistemlerdeki/sınırlardaki düzenlemeler ailenin davranış ve yaşantılarında değişiklik yaratacaktır.  Yapısal Değişikliğin Oluşturulması Yapısal değişikliği sağlamak için aile içi alternatif etkileşim örüntüleri devreye sokulabilir.

Bu değişikliği oluşturmanın 3 evresi vardır: 1

– Terapistin aileye lider konumunda katılması,

2- Aile yapısının haritasının çıkarılması,

3- Var olan yapının değişimi için müdahalelerde bulunmak

STRATEJİK AİLE TEDAVİSİ

Bateson’un 1952-62 yılları arasındaki araştırma projesinden üç aile terapisi yaklaşımım ortaya çıkmıştır: Kısa Terapi Modeli, Stratejik Model ve Sistemik Model.Stratejik model Jay Hayley tarafından ortaya atılmıştır. Ona göre aile sistemlerinde belirlenmişi olan hasta ailenin diğer bireylerini çaresizlik içine düşürerek kontrol etmektedir. Terapistin buradaki rolü sınırların yeniden düzenlenmesi ve sistemin yeniden yapılandırılmasıdır. Bunu yapabilmek için de terapist stratejiler kullanır. Bu modelde yedi temel öğe vardır:

1-                      Birim: Hayleye göre insan davranışını yönlendiren nedenin kendi çinde olmadığ, davranışların dışarıdaki güçler tarafından yönlendirildiği tartışmasının öneminden söz eder. Böylece birim olarak insanın odak olduğu düşüncesinden ailenin ve toplumun diğer birimlerinin odak noktası olduğu düşüncesi ön plana çıkmıştır.

2-                       Güç: Güç, stratejik yaklaşıma göre insan ilişkilerinde önemli bir etkendir. Güç nasıl kullanıldığına bağlı olarak benign ya da malign olabilir.

3-                      Kişiler arası Etkileşim: Güç konusu kişiler arası etkiler konusu ile ilgilidir.

4-                      Yardımseverlik: Aile bireylerinin yardım etmek amacı ile birbirlerini etkilemesi genelde şanssızlıklara yol açabilmektedir. Sorunu çözmek  yerine sorundan uzaklaşmaya ve çözümü engellemeye neden olabilirler.

5-                      İleriye Dönük Plan Yapmak

6-                      Hiyerarşi: Üst konumlardaki insanların işlevi ve amacı bakış açılarına göre değişmektedir. Aile içinde birkaç tür hiyerarşiden söz edilebilir. Eşlerden biri diğerine göre belli alanlarda üst, belli alanlarda ast konumundadır. Aynı şekilde hem anne baba hem de çocuk birbirlerine göre aynı anda hem ast hem de üst konumunda yer almaktadır. Stratejik yaklaşıma göre semptom ailede iyi işlev görmeyen hiyerarşi düzeni adına bir mesajdır.

7-                       Metefor: İnsanlar analojik biçimde iletişim kurarlar. Her türlü davranışa farklı biçimlerde ve farklı soyutlama düzeylerinde analojik ve meteforik bakış açısıyla bakılabilir.  Özet olarak stratejik aile tedavisi yaklaşımında odak aile sistemidir ve bugüne odaklıdır. Sorun davranış, bugünkü etkileşimin bir meteforudur.  Değişim, hiyerarşik düzenin yeniden sağlanmasına bağlıdır. Girişim yöntemi, pragmatik ve yönlendiricidir. Öneriler doğrudan ya da paradoksaldır.

SİSTEMİK AİLE TEDAVİSİ Sistemik terapi terimi öncelikle Milan grubu tarafından kullanılmıştır. Sistemik modelde temel teorik kavramlar genel sistemler teorisi, sibernetik ve enformasyon teorisinden gelişmiştir. Milan yaklaşımını belirleyen önemli sayıtlılardan biri, aklın sosyal olduğu, mental olgunun sosyal olguyu yansıttığıdır. Yani ruhsal sorunlar intrapsişik değil, kişiler arsı sorunları yansıtmaktadır. Olgu ile bunun yer aldığı ortam, organizma ile çevresi arasında sürekli, karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Günümüzde psikiyatri hala büyük ölçüde klasik medikal modele dayanmaktadır. Klasik medikal model batı kültüründe yaygın olarak benimsenen doğrusal düşünceye dayanmaktadır. Doğrusal düşünce gözlemciyi olayların oluş sırasına odaklanmaya ve arada tarihsel bir nedensellik kurmaya götürmektedir.

A        B      C Genel tıpta topluma çok iyi hizmet vermiş olan klasik medikal model, fonksiyonel bozukluklara uygulandığında bir dilemma ortaya çıkmaktadır. Aile çalışmalarında etkileşimlerin gözlenen resiprokal fonksiyonu, döngüsel görüşe geçişe yol açmıştır. A;B;C;D bir sistemin üyeleri olarak kabul edilirlerse, her bir üye diğer tüm üyelerin davranışında bir şekilde etkili olur ve her birinin davranışından etkilenir. Bu görüş döngüsel görüş olarak tanımlanmaktadır. Özetleyecek olursak, aile bireyinde görülen semptom, sistemin semptomudur. Sistemik görüşmenin ana amacı semptomun direk olarak ortadan kaldırılması değil, sistemik bağlantılarının bulunması, sistemdeki döngüsel etkileşimlerin kavranması ve semptomun bu durumda geçici olarak var oluşunun zorunluluğunu açıklamaktır.  Kaynak: AÜTF Çocuk psikiyatrisi Bilim Dalı, Aile Tedavileri, 1996

Ankara ______________________________________________________________  Bikameral Model Ekran olarak tanımlanan teknolojik icatla başlayalım. Antropolojist Gregory Bateson Zihin ve Doğa’da bir bikameral formatın yararlarından söz eder- bu beynini iki bölmesini, iki elini, iki gözünü bir araya yerleştirmeyi izleyen yeni olanakların gelişimine ya da yeni perspektife bir atlamadır. Bu format ayrıca tek yönlü ekrana da uygulanır.

Ekran psikoterapiye yeni bir boyutu araştırmak için benzer bir şans sunan bir bikameral etkileşime dönüşmüştür. Biri oturacak iki yere sahip olmuştur. Biri bir pozisyon alabilir ve başka biri o pozisyonu değerlendiren ya da yorumlayan başka bir yere sahiptir. Bu yabancı/tuhaf değildir,  daima bizden önce olduğu için hiçbir zaman gerçekten görülmeyen bir etkinlik alanı faunasının görünüşünün bir stake out(?) yeri haline gelir. Erken keşiflerden biri ilk olarak akıl hastalığına sahip olduğu düşünülen bireylerin medikal anlamda hasta olmayabileceği şizofreniklerin ailelerini izleyenler tarafından yapılmıştır. Gerçekte, hastalıklar olmayabilir. Daha ziyade, ortaya çıktıları sosyal düzende ya da aile içinde anlamlı olan düzenli manifestasyonlar olarak görülebilirler.

Yalnızca değerlendirme süreci değil fakat terapi süreci de iki bölümlü yapıdan yarar sağlar. Terapi işini bölmek için iki odanın kullanımı- bu bölmenin nasıl tariflendiği önemsenmeksizin- sistem değişikliklerini düzenlemenin yeni ve daha güçlü bir yoluna öncülük eder. Bu formatla pek çok şeyin modası geçmiş kavramlar haline gelerek yarıda kalması olasıdır: bağımsız durumdaki nesne, müşteri, aile üzerine etki eden bağımsız durumdaki bir madde şeklindeki terapist kavramı gibi.Neden bu kavramın modası geçmiştir? Açıklamak için, vizyonu genişleteceğim ve uzun zamandır var olan bizim Aristotelian evrenimizi sarsan bir düşünce kümesi tarif edeceğim. Bu düşüncelere geçiş oldukça yavaş birleşmiştir, ilk olarak fizik, biyoloji, matematik gibi alanlardaki gelişmelere, ikinci olarak bilgisayar teknolojisinden çıkmış olan bilişsel bilimlerle.

Aile alanının erken döneminde en çok etkiye sahipmiş gibi görünen figürlerden, psikoterapistler çok fazla değil fakat bilgi teorisyeni Claude Shannon sibernetikçi Norbert Wiener ve genel sistem teorisyeni Ludwig von Bertalanffy gibi bilimciler yeterince tuhaftı. Biri bu listeye sentezi, ayrı kaynaklardan gelen düşüncelerin  psikopatalojiyle ilgili olanlar da dahil olmak üzere iletişim süreçlerini nasıl içerdiğini anlamada nasıl faydalı olduğunu dahice gösteren Gregory Bateson’u da eklemelidir. Ayrıca Bateson bir ailenin homeostatik ya da sibernetik bir sistemin analoğu olabileceği görüşünü ilk olarak tanıtanlardan biridir. Bununla birlikte maalesef, aile alanı bu erken düşünürlerin görüşlerinin doğrultusunda gelişmemiştir. Günümüzde aile terapisinde iki ayrı düşünce kuşağı vardır.

Sibernetik model üzerine kurulanda, Kaliforniya Palo Alto’daki Mental Araştrıma Enstitüsünden psikiyatrist Don Jackson gibi teorisyenler ailelerdeki semptomatik davranışların denge sürdürücü niteliklerini, homeostatik elementlerin analoğuymuş gibi vurgulamışlardır. Yeni olarak, Teksas Üniversitesi’nden psikolog Paul Dell gibi teorisyenler homeostatikten çok evrimsel bir model geliştirdiler. 1970lerde ün kazanan fizikçi Ilya Prigogine ya da biyolojist Humberto Maturana gibi bir grup bilimcinin çalışmasından devrimsel epistemolojisini ortaya çıkarırken Dell, aileleri gelişen, ani dönüşüm yeteneğine sahip yaşayan sistemler olarak kavramlaştırmıştır. Dell bu evrimsel paradigmayı erken aile düşünürlerinin homeostatik paradigmasının aksine aile sistemlerine uygulamıştır.

Doğrusal Düşünceye Karşı Döngüsel Düşünce Yeni epistemolojinin – hem homeostatik hem evrimsel paradigmalar-  merkezi kavramı sirkülarite fikridir. Akıl sağlığı alanında Batı düşüncesinin doğrusal nedenselliği ile gelişen bir uyanma söz konusu olmuştur. Akıl hastalıkları geleneksel olarak rahatsızlık için tarihi, nedensel açıklamalarla çizgisel anlamda düşünülmüştür. Semptomatik davranışı açıklama çabası genellikle medikal ya da psikodinamik modeller üzerine temellenmiştir. Emosyonel ya da mental sıkıntılar biyolojik işlev bozukluğu ya da hastalıkla karşılaştırılmıştır.

Tedavi hastalığa bir etyoloji bulmak    ( tipik bir doğrusal yapı) ve sonra ilaç uygulamak ya da hastanın durumundan sorumlu olduğu düşünülen beden süreçlerini durdurmak ya da değiştirmek anlamında diğer yollarını düzenlemek gibi tedaviyi oluşturmayı içerir. Bu tedaviden sorumlu kişiler elbette ki doktorlar olacaktır ve düzenleme sıklıkla hastanede yapılacaktır.

Psikodinamik model 19. yy.ın elektrik ve buhar gibi enerji formlarının keşfinden etkilenmiştir. Medikal modelle olduğu gibi etyoloji de lineer ifadelerle düşünülmüştür. Belirtilerin hastanın geçmişinde yer alan travma ya da çatışmalardan kaynaklandığı ve bilinçdışı pek çok sebeplerin bulunduğu söylenmiştir. Tedavi hastanın bir fantezi ya da kabul edilemeyen bir istek olan bastırılmış olayın anısını yeniden oluşturmasına ve bunun içinde gömülmüş olan duyguları ortaya çıkarmasına yardım etmeyi içerir.

Bir kez gizli materyal hasta tarafından bilinir hale geldikten ve gömülü duygular terapötik ilişkinin güvenli sınırları içinde “worked through” olduktan sonra hasta herhalde hasta semptoma daha fazla gerek duymaz.Bu iki model tipik olarak semptom veren rahatsızlığı biyolojik ya da psikolojik sebeplerden ya da bastırılmış geçmişteki bir olaydan ortaya çıkan bir işlev bozukluğu olarak görürler. Her iki modelde de birey işlev bozukluğunun merkezindedir  ve etyoloji bireyin genlerinin, biyokimyasının ya da intrapsişik gelişiminin kusurluluğuyla bağlantılıdır. Bu modellere sıkı bağlılığın olduğu dekatlardan sonra yeni bir kavramlaştırma oluşmaya başladı.

Ekranın ardındaki izleyicilerden sağlanan deliller doğrusal, tarihi bakışla büyüyen ayrımı desteklediler. Eğer biri bir klinisyenin odasında psikiyatrik sıkıntısı olan birini görürse, bu kişinin geçmişten ortaya çıkan bir intrapsişik bozukluktan muzdarip olduğunu ileri sürmek kolay olabilir.

Fakat eğer biri aynı kişiyi ailesi ile birlikte görürse , güncel ilişkiler bağlamında, farklı bir şeyler görmeye başlar. Bulunan  herkesin pek çok sirküler nedensel halkalar oluşturan, geri ve ileri oynayan ve sıkıntılı bireyin bu geniş ve yineleyici dansın yalnızca bir parçası olduğu iletişimlerini ve davranışlarını görecektir. Gregory Bateson Akıl ve Doğa’da fiziksel nesnelerin dünyası ile yaşayan formların dünyası arasında bir ayrım yapmıştır.

Fiziksel dünya, Newton’un dünyası, nedenselliğin doğrusal olduğu ve kuvvetlerin şeyler üzerinde dolaylı olarak etki ettiği bir bilardo modelini doğru kabul eder. Bateson yaşayan formların dünyasının onu bir bilardo masası ile karşılaştırarak zayıf bir şekilde açıklanacağına karşı çıkar. Yaşayan formların dünyasında sadece kuvvet değil bilgi ve ilişki de önemli hale gelir.Bu bakış açısının klasik örneği bir taşa vurmakla bir köpeğe vurmak arasındaki farklılıktır. Taşa vurma durumunda vurma ile aktarılan enerji taşı, taşın ağırlığı, vurmanın kuvveti ile ve benzeri bilgilerle öngörülebilecek belirli bir uzaklığa hareket ettirir.

Fakat bir adam köpeğe vurursa köpeğin reaksiyonu, köpek kendi enerji kaynağına sahip olduğundan, bütünüyle adamın enerjisine bağlı değildir ve sonuç öngörülemez. Aktarılan şey bir ilişki ile ilgilidir- köpek ve adam arasındaki ilişki. Köpek ilişkiye vurmayı nasıl yorumladığına bağlı olarak bir kaç yolla yanıt verecektir. Bu da korkup kaçmak ya da adamı ısırmaya çalışmak şeklinde olabilir.

Fakat köpeğin davranışı, adamın izleyen yanıtını modifiye edecek bilgi haline gelir. Örneğini eğer adam ısırılırsa o köpeğe tekrar vurmadan önce iki kez düşünebilir.Bu nedenle Bateson yaşayan dünyada neler olduğunu  betimlemek için yeni bir gramere, yeni bir tanımlayıcı dile gereksinimimiz olduğunu tanıtlar. Bu gramerin özellikleri nelerdir? İlkin bekleyebileceğimiz gibi, verilmiş bir sürecin tüm elementlerinin birlikte hareket ettiği yineleyici bir dil tercihi ile doğrusal neden sonuç kavramından gelişen “şey” diline karşı çıkar. “İnsan tarlayı biçmek için bir tırpan kullanır” ifadesi şey dilidir ve doğrusaldır. İşaretli bir kısmın (insan) başka bir işaretli segmenti (tırpan) aldığı ve bunu başka bir segmenti (bir tarla)etkilemek için kullandığı görülebilir. Doğrusal ilerleme şu şekilde belirtilebilir: A B’yi kullanıyor, C üzerine etkiyor ve D’yi etkiliyor. Yaşayan sistemler durumunda, bir kısım nedensel etkiyi bir diğerine karşı belirlemek ya da herhangi bir doğrusal belirteç içine koymak mümkün değildir. Bateson’un dediği gibi, bir beyin “düşünmez”. Düşünen, çevresiyle uyum içinde yaşayan geniş sistemlerin bir parçası olan bir adamın beynidir. Bir parçası düşünen, diğer parçası düşünmekten yararlanmaya işaret eden bir doğru çizilemez. “ Düşünmek total bir döngüdür”. Yineleyici tanımlamalar bir başlığı diğer başlıklarla olan ilişkileri anlamında tanımlar.

Bateson: “Şu keşifle bütünüyle büyülendim ve etkilenmeye devam ediyorum, öyle ki çiçeklenen bir bitkiyi tarif etmek için dili kullandığınızda, bir yaprağın bir kök üzerindeki lateral bir organ olduğunu, bebek kök olarak adlandırılan bir tomurcağa sahip olduğunu söyleyeceksinizdir. Böylelikle tarif şu hale gelir: Bir kök, dallar taşıyan bir şeydir; bir yaprak köşesnde kökü olan bir şeydir…ve böyle devam eder” diye yazmıştır.Bunlar gibi fikirler sıra dışı etkilere sahiptir, psikoterapi alanına uygulandıklarında da etkileri daha az değildir. Terapist bir madde değildir ve müşteri de bir nesne değildir.

Her ikisi de terapistin, ailenin ve diğer elementlerin birbirlerini öngörülemez şekillerde etkilediği geniş bir alanın parçalarıdır; öngörülemez çünkü her etki ve tepki sürekli olarak alanın, yaşayan bu yeni terapötik sistemin bileşenlerinin doğasını değiştirir. Döngüsel bir epistemiyoloji terapisti kendisinin bu geniş alanın kaçınılmaz bir parçası olduğu gerçeğini hesaba katması için zorlar.

Serüvenin Başlangıcı Bu kitap düşünüldüğü zaman şu an erken aile terapisi araştırmacılarının  homeostatik modeli olarak adlandırabildiğimiz model, henüz çocukluk dönemlerindeydi  ve diğer bilim alanlarındaki yeni fikirler üzerine temellenen evrimsel model zorlukla oluşmuştu. 1970’de deviation- amplifying süreçleri üzerine bir yazı yazmıştım, orijinal başlığı “Homeostazın Ardında” idi, içerdiği fikirler şu an bana iki durum arasında bir köprü kurma ya da ilkinden ileri hareket etme çabası gibi görünüyor. Benzer bir makale olan, homeostatik modele kapılıp kalma durumunu bozan Albert Speer’in “Aile Sistemleri: Morfostaz ve Morfogenez” i ile eş zamanlı basılmıştı.Bu kitap her iki model içindeki kavramların nereden geldiğini, bu modellerin diğer pek çok düşünceyle birlikte birbirlerini nasıl tamamladıklarını, ve hala aile terapisi alanı dışında nasıl kaynamaya devam ettiklerini açıklayacak bir çerçeve oluşturmaya zorlu bir gereksinimden ortaya çıkmıştır. ( Aile terapisi geçmişte ve hala günümüzde, içindeki insanların farklı dillerde konuştuğu harika bir Babil Kulesidir.)

Ek olarak, aileyle çalışan klinisyenlerin gözlemlerini destekleyebilecek, sosyal ve davranış bilimlerindeki diğer araştırmaları birleştirmeye çalıştım.Sosyal alanlardan ve sistematik tariflerden etkilenmem bu kitapta sonuçlanan araştırmalarda da bir parça rol oynamıştır. Deneyimim, hava sistemlerinin lokal olarak anlaşılamayacağını fark eden erken dönem meterolojistlerininkini andırır; birilerinin seli, ötekilerinin kuraklığı olabilir.

Hava sistemleri ile çalışan biri, çeşitli bileşenlerin kesiştiği beklenmedik bir fazlalıklar karmaşası ile karşılaşabilir: rüzgar, vektör akımları, bulutlar, nem, soğuk ve ılık cepheler, zaman alanları, enlem ve boylamlar, ayın çekiminin etkisi ya da güneşin alevleri. Bu değişkenler arasındaki değişen farklılıkları hesaba katmanın bir yolu olmalıdır. Büyümek ve gelişmek için meteroloji bilimi o bölgedeki görülen havanın sadece belirli parçaları olarak görmekten çok zamanla aynı ya da farklı yolda hareket eden paternlerini izlemenin mümkün olacağı bir tür karga yuvası bulmuştur. Kısaca, fark edilmiş olması gereken modern hava kartlarımızı oluşturan geniş konfigürasyonlardır.

Uydu fotoğrafları bu hava sistemlerinin spirallerini göstermektedir, dünyayı çevreleyen bulut oluşumlarını grafiksel olarak göstermektedir.İnsan davranışı çalışmaları benzer değişmeleri geçirmiştir. Yeryüzünde bir kişi olduğu, konuştuğu, bir gün yağmuru diğer gün güneşi hissettiği sürece, bu farklı manifestasyonları kontrol etmek için bir demonoloji icat edilmiştir.

Benzer şey sıra dışı davranışlar için de geçerlidir. Yine insan grupları tarafından ruhun değişik hava durumların açıklamak için  irrasyonel davranışları açıklayan bir demonoloji, zamanı icat etmiştir: (anlamadım) Bazı dönemlerde, güçlü ruhların bir kişiyi dışarıdan etkilediğine, diğer zamanlarda güçlü uyaranların kişiyi içeriden etkilediğine inanılmıştır. Hava durumunun geniş, hareket eden sistemler olarak görülebildiği gibi, belki de insan davranışlarının zaman içinde hareket eden geniş ilişki konfigürasyonlarından kaynaklanabileceği, sadece son zamanlarda kabul görmüştür. “Bu şizofrenik” demekle bir kinin akıl hastalığı olduğunu öne sürmek, ancak “Yağmurlu bir gün” demek kadar anlamlıdır. Şizofrenik olarak adlandırmak, insan rahatsızlıklarındaki geniş hava durumu sistemlerinin bir manifestasyonu kadar tarif edebilir. Bir sonraki adım, bize bu tür davranışlar için, en azından küçük gruplar içinde, hava durumu kartları sağlayacak örüntüleri ve sekansları hayali bir uydu bulmaktır.

Elbette ki, sorun budur. Davranışlar ortaya çıktıkları alanların dışında çalışılamazlar, alanlar çalışmaya izin vermeye yetecek şekilde bütünleştirilmelidir. Karıncaların hareketlerini ya da arıların danslarını izlemek ne kadar kolaydır. Sadece geniş insan yapıları- uluslar, topluluklar, kültürler- homojen ya da öngörülebilirdir.

Ailede, hava durumunda olduğu gibi, bir kez bireyi terk etse ve aileyi geniş alanlar içinde yaşayan sistematik bir bütünlük olarak incelese, açık zorunlulukları ve ayrı örüntüleri görmeye başlar.Bu yüzden güçlü cazibeye sahip  aile araştırmasının, sosyal alanları sistematik bir bakışla araştırmaya istekli birini yakalamasını anlamak zor değildir. Ben aile araştırması ile ilk kez 1963’te Palo Alto’da sarsıldım. Mental Arştrırma Enstiüsünde Gregory Bateson’un 1952-1962 arasındaki bazı aile çalışmaları ile ilgili dersler alarak başladım. Ayrıca düşünülebileceği gibi negatif bir şey olmayan deviasyon düşüncesinden de heyecanlandım. Deviasyon ( her çeşit semptomatik ve irrasyonel davranışları içeren) büyük ölçüde önemli olabilir.

Her ne kadar homeostaz Palo Alto’daki aile araştırmacılarının merkezi ilgi alanı olsa da, çalışmalarını okuduğumda, kendimi homeostaz karşıtı olarak çalışanlarla ki bunlar çeşitliliği, yabancılığı/tuhaflığı, yeniliği tanıtıyorlardı, daha fazla ilgilenirken buldum. Bu bana paradoksik göründü.

Semptomatik üyeleri olan ailelerin patolojik olduğu düşünüldüğünden;  sadece biri ya da bir şey aile normlarından saptığında ailenin yeni bilgiler elde ettiğinden ve yeni yapılar geliştirdiğinden şüphelenmeye başladım. Değişkenliğin girebileceği bazı çatlaklar olmaksızın bir sistemin temel yapısal değişikliklere ulaşması olanaksız gibi görünmektedir. Çoğu  aile, nesillerin doğması, yaşlanması, ölmesi gibi yeniden organize olmalıdır.

Eğer bir aile böyle bir değişikliğe ulaşamazsa, çoğunlukla yaşamını sürdüremez. Böylelikle semptomatik üyeleri olan ailelerde değişiklik sorunu en yoğun şekilde vurgulandığından, bu aileler çalışma için ünlü malzemeler haline geldi. Böylelikle, yeni bilgi ve değişimin güçlükle girebildiği aile alanlarının özelliklerinin neler olduğunu sormaya başladım. Her ailenin karşılaşması gereken periodik yeniden düzenlenme gereksinimine rağmen göreceli olarak aynı kalıyorlarmış gibi görünüyordu. Başka alanlarda bu gizeme ışık tutabilecek çalışmalar var mıydı? Hatta bizim eski dilimiz bunları gizleyecek bir yapıda üretildiğinden, bu kaygıları ifade edecek bir dil var mıydı? Sorduğum bu tür sorular eğer yanıtlanamazlarsa bile en azından nereye bakmam gerektiğini söyleyecek işaretlerdi. Kitabın Düzenlenmesi Bu öykü, şizofrenik üyeleri olan ailelerle ilgili şüphelere ilk kez yönelen ve gördüklerini kaydeden erken dönme aile araştırmacılarının çalışmalarını açığa çıkarmıştır.

Dell’in yeni bir makalede ortaya koyduğu gibi, şizofreni ve aile üzerine çok erken çalışmalar yalnızca şizofrenojenik anne ya da diğer bazı faktörler gibi, nedenlere yönelik yeni bir teori sağlamayı gözetmiştir.  Ben temel olarak yeni bir etyoloji öneren değil, izini sürdüğüm epistemolojik yolda bizimle birlikte hareket edecek çalışmalar üzerine odaklanacağım.

Bölüm 2de Bateson’un schimogenesis üzerine  seminel düşünceleri tarafından ortaya atılan sibernetik modele geçeceğim. Bu, ayrıca özellikle sosyal etkileşimlerde yer alan pek çok yükselme işlemlerine de uygulanabilen bir kavramdır. Erken dönem klinisyenleri ailelerde fark ettikleri süregiden duruma devam etme eğiliminden etkilenmişler ve sorumlu oldukları homeostatik mekanizmalara benzer şeyleri işaret etmişlerdir. Beni ilgilendiren antihomeostatik işlemler olarak alınabilecek karşıt süreçlerdir. Sistem değişiklikleri üzerine bu işlemlerin etkileri 3. Blm.de ele alınmıştrı.

Bazı ufak deviasyonlar/sapmalar elden kaçabilir ve bir “kaçak” ya da pozitif geri bildirim zinciri yaratabilir. Herhangi biri, sistemin orijinal organizasyonunun değişebileceği, yıkılabileceği ya da aynı kalabileceğini tahmin edebilir. Fakat bana öyle geliyor ki, şeylerin ana şemasında sapma sosyal grupların evrimi ve yaşamlarının sürmesi için gerekli yeni bir bilgi kaynağıydı ve erken dönem aile teorisyenleri işin bu yönünü yeterince vurgulamadılar.

Bölüm 4 ve 5’te aile tipolojisi sorunu daha ayrıntılı olarak araştırmaya başladım. İlk olarak, aile araştırmacıları semptomatolojiyi aile tipleriyle ilişkilendirmeye çalışmışlardır: şizofreni lale, alkolik aile, ve benzeri gibi. Fakat, özellikle de bir aile farklı semptomlar ortaya çıkaran üyelere sahip olabileceğinden bu tür tipolojinin kurulması zordu. Ayrıca diğer tipoloji yaratma çabalarını da araştırdım:, ailelerin her bir sonun organizasyonun karşıt bir formunu temsil ettiği bir continuum içinde yer alan bipolar olanlar; farklı sekans tiplerine göre organize olan ailelerle açıklanan işlem modelleri; birden fazla boyutu temsile eden grid modeller; ve patolojiden normale doğru bir kontinum gösteren gelişimsel modeller. Bununla birlikte düzenlenen tipoloji farklı kategorilerdeki aileleri farklı hastalık sınıflarıyla ilişkilendirir. Aynı zamanda, tipoloji sorununun tümünün prematür ya da ölü uçlu olma olasılığı vardır ve bilgi ve değişimi işlemek için aile paradigmalarına ya da geniş sistem formüllerine odaklamak daha yararlı olabilir.

Bölüm 6, 7 ve 8’de belirli türde bir aile dokusunu mikroskop altına yatırmaya çalıştım: ağır psikiyatrik hastalıklar üreten aileyi. Bu tipte bir ailede araştırmacılar, normal ailelerde görülen formlardan daha yoğun ya da daha farklı organizasyonlar bulmuşlardır. Bateson topluluğunun üyeleri tarafından koalisyon teorisinin “bozulmuş” ailelerde bulunan tipik yapılara uygulanması bana koalisyon teorisine ve onun ilk kuzeni olan yapısal denge teorisine yönelik daha geniş bir bakış açısı kazandırdı. Sosyal psikolojinin araştırdığım tüm alanlarında yapısal denge teorisi, semptomatik üyeleri olan aileleri işleyen birinin görebileceği formal etkileşim sekansları için herhangi bir şekilde öngörüsel olan tek teoriydi.

Sonuç olarak, bu bölümlerde, “bozulmuş” ailelerde görülmesi beklenilebilen üçgenlerin karakteristikleri üzerine odaklanılmıştır. Bu üçgenler nesil hatlarını/çizgilerini daraltır, aile alt grupları arsındaki uygun sınırları karıştırır ve verilen kültür tarafından belirlenmiş aile hiyerarşisini alt üst eder Aynı zamanda, bunların organizasyondaki herhangi bir değişikliğin – özellikle de çocukların yetiştirilmesi ile ilgili değişikliklerin sorun haline geleceği şekilde, ailelerle çok sıkı bir ilişkide olduğunu buluruz.

Hem ailelerdeki hem de organizasyonlardaki araştırmalar bu uygunsuz üçgenlerin sebat edişini açıklayabilecek olası tek bir neden öne sürmüştür; çocuk (ya da diğer üçüncü parça) üstü örtülü güçlükleri ya da yüzeydeki önemli yürütücü çiftlerdeki çatışmaları saklayan bir sorunu temsil eder. Bu noktada odağımızı aile teorisi üzerinden, değişiklik teorisine kaydıracağız. Yaşayan sistemlerin sıklıkla ailenin yaşam döngüsünde doğal dönüm noktalarında ani evrimsel geçişler yaptığı düşüncesi, Bölüm 9’un konusudur. Bu zamanlarda semptomların görünüşü aile tarafından sorun hatta tehlike olarak algılanan belirli bir geçişe işaret edebilir. Tüm aileler bu değişimlerin üstesinden gelemeyebilirler. Bir semptom geliştiğinde, bu sembolik formda değişim ihtiyacının kalıcı bir hatırlatıcısı olarak görülebilir fakat aynı zamanda da bunu açık bir şekilde engeller.

Bölüm 10, terapistlerin çoğunun yineleyici döngüler ya da sekanslar anlamında yakalandığı hedefi araştırır. Bu sekanslar disfonksiyonel olarak değil fakat aile sistemi düzeyinde bir mantık ve anlama sahip , hatta aile üyeleri tarafından acı verici ya da stresli şekilde deneyimlenen durumlar olarak gösterilmiştir.

Bölüm 11 bu tür sekansların terapistler tarafından dört farklı modelle çalışarak nasıl kırılabileceği ya da bozulabileceği incelenmiştir. Daha sonra yeni bir gelişmeyi incelemeye yöneldim: Mara Selvini Palazzoli ve onun Milan’daki meslektaşlarının sistemik yaklaşımı. Köken olarak Bateson grubunun erken formülasyonlarından etkilenmişlerdir. Milan üyeleri Batesonyan döngüsel nedensellik çerçevesine daha yakın olarak çalışmaya devam etmişlerdir. Hem teorilerinde, hem de terapilerinde Palo Alto meslektaşlarından oldukça farklı olan idiosinkratik ve orijinal bir modele yönelmişlerdir.  Son iki bölüm spekülatiftir ve yanıtlayabildiklerinden daha çok soru üretirler. Bölüm 16’da terapötik çift körün ve bu yöntemin neden işe yaradığıyla ilgili  çeşitli teorilerin tartışması yapılmaktadır.Daha kişisel bir düzeyde, bu evrimsel epistemiyoloji, benim kendi serüvenime uygulanabilir.

Bir evrimsel modelin mantığı, başarısız denemeleri atmayı yasaklar. Tek yasaklama bu denemeleri tekrarlamaya karşıdır. Bu koşul altında aile terapisi hareketinin öncüleri, klinisyenler ve erken dönem sistem düşünürlerinin çalışmaları ile tanıştığım 1960’lara ve onların keşiflerinin benim düşüncelerim, çalışmalarım ve aile alanının gelişimi üzerine olan büyük etkilerine dönmeme izin verin.  Kaynak: “Foundations of the Family Therapy” isimli makale. (yazarını ve alındığı kitabı bilmiyorum)

%d blogcu bunu beğendi: