hd porno porno hd porno porno

Tag: otizm

Otizmli bireylerde çalışma planı hazırlama

  1. ÇOCUĞUN PERFORMANS DUZEYINI VE GUNLUK RUTINLERINI BELIRLEYIN:

Performans Düzeyi, çocuğun neyi yapıp neyi yapamadığının belirlenmesidir. Performans düzeyini belirlerken çocuğun ozellikleri goz onunde bulundurulmalıdır. Bunlar cocugun otizm disinda sahip oldugu ozelliklerdir, cocugun baska bir engeli var mi, yasi ve ozellikleri oncelikle aileden ya da informal gozlemlerle ogrenilmelidir.

Devamını Oku

Otizm tanısında zaman aralığı değişti

Otizm tanısında gözden kaçan bir ayrıntı saptandı. 0-2 aylık değil, 2-6 aylık bebeklerle göz kontağı kuramamanın, otizm belirtisi sayılabileceği kanıtlandı. Otizmin tanı kriterleri değişti

0-2 aylık bebeklerde gözkontağı kurmadığı zaman otizm tanısı konulurken yeni yapılan araştırmaya göre bu aralığın 2-6 ay olduğu kanıtlandı. 2-6 ay arasındaki bebekleri takip eden araştırmacılar, aynı zamanda ileri yaştaki otistik çocukları da geriye dönük olarak araştırdı.
Nature Dergisi’nde yayımlanan araştırmaya göre; ilk 2 ayda göz kontağında herhangi bir sorun olmaması çok yeni bir bilgi… Önceden 2 aya kadar olan bebeklerde göz kontağı yoksa, etrafına bakmazlarsa otizm deniliyordu. Yeni araştırmanın sonuçlarına göre farklı bir zaman aralığı veriliyor. Araştırma boyunca bebeklerin göz hareketlerini kaydeden yüksek teknoloji kullanıldı. Uzmanlar özellikle ikinci aydan sonra göz kontağının bozulduğunu gözlemledi.
110 BEBEK İNCELENDİ
Atlanta Marcus Otizm Merkezi; 2-24 ay arasındaki 110 bebeği inceledi. Araştırmayı yürüten Dr. Warren Jones, bebeklerin emekleme ve yürümeden önce etrafı gözleriyle keşfettiğini, onların nelere bakıp bakmadıklarını ölçerek sosyal gelişim ve öğrenme becerilerini takip edebildiklerini söyledi. Çocuklardaki göz kontağının otizmin erken tanısında önemli olduğunu belirten uzmanlar araştırma sonucunda, inceledikleri çocuklardan ileriki yaşlarında otizm tanısı konmuş olanların bebeklik dönemlerinde etrafındakilerle daha az göz kontağı kurduklarını ifade etti.
‘ENDİŞELENMEYİN’
Otizm Merkezi’nden araştırma direktörü Warren Jones, “Bu çalışmalardaki gözlemler ailelerin ya da profesyonellerin fark edebilecekleri bir durum değil. Bu yüzden ailelerin bebeklerinin az göz kontağı kurduklarını düşünerek endişelenmelerini istemiyoruz. Biz bu araştırmada yüksek teknoloji kullandık. Aileler teknoloji yardımı olmadan fazla bir fark beklememeli. Tanı konulurken teknolojiden yararlanıyoruz. Çocuk her an göz teması kurmuyor diye telaşa kapılmamalı ama ciddi iletişim bozuklukları varsa da tetikte olunmalı” diyerek aileleri uyardı.
UZMANLAR NE DİYOR?
6 aya kadar teşhis konmalı
Prof. Dr. Hilal Mocan (Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı): Tanının altıncı aya kadar konması gerekiyor. Önemli bir çalışma. Biz çocuk doktorları bir yaşına kadar çocuğu her ay görürüz. Çocuk dip bucak muayene edilmeli. Ailenin anlattıklarını ciddiye almak lazım. Anlamayabilirsin, iyi bakmak lazım. Bu çalışmayı dikkate alacağım. Zaten benim her ay gelen bebeklerde daha kapıdan içeri girer girmez muayenem başlar, göz kontağını çok önemserim. Çünkü tedavi erken başlarsa (3 yaş öncesi) düzeliyorlar.
Becerileri gelişmeyebilir
Şenay Yılmaz (Çocuk Gelişim Uzmanı): Otizm tanısı konmadan önce göz kulak ve diğer tüm organlara yönelik genel bir tarama istenir. Göz motor becerileriyle ilgili sorun olabilir. Yani görme ve motorsal beceriler arası koordinasyon yetersizlikleri var denebilir. Ama bunu tamamiyle görme yetersizliğine bağlamak mümkün değil. Detaylı muayaneler ile otizm tanısı koymak mümkün. Çok erken dönemde aileler, çocuk göz teması kurmuyor diye telaşlanmamalı çünkü iletişim kurmayı bilmiyor olabilir.
Kaynak: SABAH

Otizm ve Etkileşim

Otizm ve benzeri gelişimsel yetersizliklerde sanılanın aksine en büyük problem ÖĞRENME DEĞİL ETKILEŞIMDIR.

Devamını Oku

Plastisite nedir? Biz eğitimciler bu teoriden nasıl yararlanırız?

Plastite nedir? Genel olarak şu şekilde özetleyebiliriz; sinir hücrelerinin (nöronların) yeniden şekillenmesi ve düzenlenmesi. Halk arasında bilinen nöronların asla yenilenmediği bilgisi bu bilgi ile efsane oluyor. Nöronlar yenilenebildiği gibi bu nöronların aralarındaki bağlar da yeniden düzenlenebiliyor. Beynin sağ ve sol lobları arasındaki bağlantıyı sağlayan yapı bile değişim gösteriyor. Bu bizim gibi özel gereksinimli bireylerle çalışan, onların ebeveynleri olan kişiler için oldukça umut verici bir bilgi. Nedenine gelelim.

 

Öncelikle şu bilgiyi cebimize koyalım: Bir beceri beynin sadece bir yeri tarafından kontrol edilir bilgisi yanlış. Bu yanlışlık senelerce doğru kabul edilmiş olsa da artık yanlış olduğu bilimsel olarak ortaya konmuş. Örneğin yazı yazma becerisi beynin farklı yerleri tarafından kontrol edilmekte. Diyelim ki birey yazı yazma yetisini yitirdi ya da bu beceriyi edinmesini istiyoruz. Plastisitenin önemi burada devreye giriyor. Beynin hasar gören bir yerini uyarmaktansa beynin “yazı yazma becerisi” ile ilgilenen diğer bir bölümünü uyarmak ve plastisite oluşturmak mümkün. Yani beynin hasar almayan yeri üzerine çalışarak “yazı yazma becerisini” yeniden kazanabilir ya da öğretebiliriz. Burada mühim olan doğru uyaranı vermek.

 

İşlev kaybı ya da işlev eksikliği olduğunda aynı işlevi yapa yapa hücreler bağlantıları geliştirerek işlevi onarırlar. Bu, gerek beynin hasarlı yerinde gerekse hasar görmeyen yerinde olabilir. Tekrar etmek gerekirse; burada doğru uyaranı tespit etmek oldukça önemli.

 

Burada 1984 yılında yapılan bir çalışmadan çıkan ve Merzenich Hoca’nın cümlesine atıfta bulunalım: Hani beceriyi çalışırsak, beynin neresini çalıştırırsak beynin o konudaki işlev o kadar ve beynin o bölgesi de o kadar gelişir. Burada öğrenme ilkelerinden “sebat” ve “tekrar” vurgusu dikkatimizi çekiyor.

 

Plastisiteyi yani beynin yeniden yapılanmasını etkileyen çeşitli faktörler var:

Çevreden alınan uyaranlar: Bir kişi durmadan mavi renge maruz kalırsa en kolay mavi rengini öğrenir. Bu uyaranların şiddeti ve zamanı mühimdir.

Normal gelişimden gelen bilgiler: Gelişim görevi evlenmek olan birey evlilik üzerinde düşünmeye başlar.

Tekrar: Sevdiğimiz bir şiiri defalarca okuduğumuz için artık ezberleriz.

Yaş: Yaş arttıkça plastisitenin hızı azalır. Yani 3 yaşındaki bir çocuk ve 60 yaşında bir yetişkin sağ ellerini kullanma yetilerini yitirdiklerinde 3 yaşındaki çocuk doğru uyaranlar sağlandığında sağ elini tekrar kullanmaya daha hızlı başlar.

Beynin herhangi bir yerinde bir hasar var ise bu hasarın şiddeti ve zamanı önemlidir.

Günlük kullanım: Örneğin okulda bisiklete binme çalışılırken evde bu becerinin hiç çalışılmıyor olması, bisiklete binme ile ilgili beyin bölümünün plastisite gerçekleştirmesi zorlaşacaktır.

Araştırma ve keşfetme: İlgilerimiz plastisite olan alanı etkiler. Örneğin otizmli bir çocuk böceklerle ilgilenirken üstün yetenekli bir çocuk uzay mekikleri ile ilgilenir ve bu konuda beyinleri gelişir.

 

Plastisite özel eğitimde çoğu zaman deneyime bağlı kullanılır. Herhangi bir konuda bir öğrenciye beceri öğretmek istediğimizde beynin o bölümünü uyararak plastisite olmasını sağlarız. Burada önemli olan noktalar şunlar:

Yeterli zamanın ayrılmış olması,

Becerinin kullanıldığında edinilmesi ve kullanılmadığında kaybedilmesi,

Yoğun olarak çalışılması,

Azimle devam edilmesi yani kararlılık,

Yukarıda da vurguladığımız gibi; yaş. Ne kadar erken dönemde uygulanırsa o kadar hızlı sonuç alınır.

Yeterli teşvikin sağlanması,

Yeterli tekrar,

Aktarım yani yaşamın diğer alanlarında da kullanma, bizim kullandığımız ifade ile genelleme,

Özgünlük.

Diğer yetersizlik gruplarından farklı olarak otizmde bazen yanlış bölgelere plastisite oluşturulabilir. Burada eğitimci ve bireyin hayatındaki diğer kişilerin gözlemleri oldukça önemlidir.

 

Plastisite konusunu günlük yaşantımıza aktarmak, çocuklarımıza uygulamak istersek şu prensipleri elde edebiliriz (Burada benim yorumum devreye giriyor):

Herhangi bir konuda kayıp ya da eksiklik varsa bu kaybı ya da eksikliği beynin bağlantılı bölümünü uyararak öğrenebilir ve öğretebiliriz.

Kalıcı ve sağlam bir öğrenmenin olmasını istiyorsak sık, yoğun ve kararlı tekrarlar yapmamız gerekir.

Kullandığımız beceri bizim becerimizdir, kullanmadığımız beceri ise bize ait değildir. Bireylere hiçbir zaman kullanmayacakları beceriler öğretmek yerine onlar için daha işlevsel olan beceriler öğretilmelidir.

Plastisitenin sınırı yoktur. Her beceri için bu prensipten yararlanarak azimle çalışılabilir.

 

 

Umarım sizler için anlamlı ve kullanışlı bir yazı olmuştur. Soru, öneri ve görüşlerinizi her zaman bekliyorum. Şimdiden kolaylıklar. Sevgiler.

 

 

 

http://ozelegitimozelegitimci.blogspot.com/2017/04/

Bunama (demans)

Kişinin zihinsel ve sosyal yeteneklerinin, günlük işlerini sürdürmesini etkileyecek derecede ve ilerleyici biçimde kaybına neden olan bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığı olan kişilerde; hafıza, düşünme, mantık yürütme, yer ve zaman tayini, okuduğunu anlama, konuşma, günlük basit işleri yapma gibi işlevlerde bozukluklar görülür. Zihinsel işlevlerdeki aksaklıklar zamanla hastanın günlük yaşamını sürdürmesini olanaksız hale getirir. Bu durum, hastanın yıkanma, yemek yeme gibi günlük tüm ihtiyaçlarının bir başkası tarafından karşılanmasını zorunlu kılar. Devamını Oku

Şizofreni

Şizofreni, kişinin gerçeği anlama, duygularını denetleme, yargıda bulunabilme ve iletişim kurma becerilerini etkileyen zihinsel bir hastalıktır. Şizofreni hastalığında düşünme, algılama ve duygulanımda bozukluklar ortaya çıkar. Düşünce, duygu ve davranışlarının bilindiği, başkaları tarafından zihninin okunduğu, hareketlerinin kontrol edildiği ya da başkalarının zihninin okunabildiği düşünceleri olabilir. Başkalarının duymadığı sesler duyma ve hayaller görme olabilir. Toplumsal kurallara aykırı davranışlar, tuhaf yüz ifadeleri, amaçsız hareketler görülebilir. Devamını Oku

Duygu durum bozukluğu

Herkesin duygu durumu zaman zaman değişkenlik gösterebilir. Hepimizin sıkıntılı olarak geçirdiği gün ve saatler olabilir. Günün bazı saatlerinde sıkıntı, keder, mutsuzluk, boşluk, karamsarlık hissedilebilir. Ancak bu tür duygusal dalgalanmalar kişide bir duygu durumu bozukluğu bulunduğu anlamına gelmez. Bu tür duygusal dalgalanmalar sürekli olarak yaşamımızı etkin bir şekilde sürdürmemizi engelleyecek bir hal aldığında ancak bir duygu durum bozukluğundan söz etmek mümkün olabilir. Bu çerçevede, en sık karşılaşılan duygu durum bozukluğu depresyondur. Devamını Oku

Kaygı bozuklukları

Kaygı Bozukluğu Tanımı

Kaygı, fiziksel belirtilerin de eşlik ettiği, normal dışı ve nedensiz bir aşırı korku hali diye tanımlanabilir. Kaygı bozukluğu olan kişi kendisini huzursuz hisseder ve kötü birşey olacakmış endişesi taşır fakat bu durumunu açıklayacak somut bir tehdit veya tehlike gösteremez. Aslında korku insanın doğasında varolan ve güvenliğimizi tehdit eden ya da tehdit etmesi muhtemel olan tehlike durumlarına karşı önlem alarak kendimizi korumamız için hayati öneme sahip olan bir duygudur. Korkular ve kaygılar gündelik yaşamda sıklıkla gösterdiğimiz tepkilerdir. Örneğin evimizde sessiz bir ortamda otururken birden patlamaya benzer bir ses duyduğumuzda irkilmemiz ya da bir iş görüşmesine giderken tedirginlik duymamız olağan tepkilerdir. Devamını Oku

%d blogcu bunu beğendi: