hd porno porno hd porno porno

Category: Psikolojik Sorunlar

manik depresif psikoz..

manik depresif psikoz..
Bu hastalık mani ve depresyon atakları ile karakterizedir. Hastanını duygulanımı mani dönemlerinde neşe, depresyon dönemlerinde umutsuzluk ve çökkünlükle karakterizedir. Ara dönemlerde kişi normale döner. Bazı hastalarda mani ve depresyon belirtileri bir arada görülürken, bazı hastalarda belirtiler hafif düzeydedir (hipomani).

HASTALIK NEDEN ORTAYA ÇIKAR?
Pek çok rahatsızlıkta olduğu gibi bu hastalığın nedeni de tam olarak bilinememektedir. Diğer psikiyatrik hastalıklar içinde genetik geçişi en fazla olan rahatsızlık manidir. Hastaların %50’sinin anne veya babasında aynı hastalık olduğuı tespit edilmiştir. Tek yumurta ikizlerinden birinde mani olduğunda diğerinde mani görülme oranı %70 tir. Bu hastaların birinci derece yakınlarında mani ve depresyon görülme oranı normal topluma göre daha sıktır. Akrabalık derecesi azaldıkça risk azalmaktadır.
MANİ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Mani belirtileri şöyle özetlenebilir:

Enerji artışı, kolay yorulmama,
Aşırı neşelenme veya aşırı sinirlilik
Dikkatin çabuk dağılması
Uyku ihtiyacında azalma
Muhakeme yeteneğinde bozulma, düşüncelerde aşırı artma
Cinsel istek ve aktivitede artma
Hastalığı kabul etmeme
Aşırı para harcama
Riskli davranışlar içine girme
Konuşmada aşırı artma, konuşmanın bölünememesi, hızlı konuşma
Kendine aşırı güven, kendini büyük ve önemli biri olarak görme
HASTALIKTA GİDİŞ VE SONLANIŞ NASILDIR?
Hastalık tedavi edilmediği taktirde genelde üç ay içinde kendiliğinden düzelir.

Tedavi ile hastaların çoğu birkaç ay içinde normal hayatlarına dönerler. Bununla birlikte hastalığın tekrarlama şansı yüksektir. Ataklar arası iyilik dönemlerinin süresini kestirmek zordur. Birkaç ataktan sonra genelde aradaki süre kısalır. Ortalama beş ataktan sonra ataklar arası süre sabitleşir ve genelde 6-9 aydır. Hastalığın seyrinin nasıl olacağını önceden belirlemek zordur. Hastalık çok geniş bir yelpazede kendini gösterir. Bazı hastalar tek bir atak geçirip bir daha uzun süre hastalanmayabilirler (%7). Bazı hastalar depresyon ve mani ataklarını arka arkaya geçirirler, bazen de hızlı döngülü mani dediğimiz durum ortaya çıkar ve hastalar gün içinde maniden depresyona değişim gösterirler.

 

HASTALIK NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Hastalığın tedavisi iki aşamalıdır. Birinci aşamada var olan atak tedavi edilir. İkinci aşamada ise amaç tekrar atak geçirilmesini önlemektir. Atak sırasında hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi gerekebilir.

alntıdır

ÇOCUKLUK DEZİNTEGRATİF BOZUKLUĞU

Heller sendromu ve dezintegratif psikoz olarak ta bilinir. Öncesinde normal işlev gören çocuğun 3-4 yaşlarında başlayan zeka, dil ve sosyal işlevlerinde bir kaç ay içinde gelişen deteryasyondur (yıkım). Tahminen otistik bozuklukların 10’da biri sıklıkta gözlenir. Erkek/kız oranı 4-8/1’dir. Sebep bilinmiyor. Konvulzif sendromlar, tuber sklerozis ve çeşitli metabolik hastalıklarla birlikte bulunabilmektedir.
DSM-IV tanı ölçütleri:
A. Doğumdan sonraki 2 yıl içinde yaşına uygun sözel ve sözel olmayan iletişim, toplumsal ilişkiler, oyunlar ve uyumsal davranışların olması ile kendini belli eden görünüşte normal bir gelişmenin olması
B. Aşağıdakilerden en az iki alanda daha önce edinilmiş olan becerilerin (10 yaşından önce) klinik olarak önemli ölçüde yitirilmesi:
1. sözel anlatım ya da dili algılama
2. toplumsal beceriler ya da uyumsal davranış
3. bağırsak ya da mesane kontrolü
4. oyun
5. motor beceriler
C. Aşağıdakilerden en az iki alanda olağan dışı bir işlevselliğin olması:
1. toplumsal etkileşimde nitel bir bozulma (örneğin sözel olmayan davranışlarda bozulma, yaşıtlarıyla ilişki kuramama, toplumsal ya da duygusal karşılıklar verememe)
2. İletişimde nitel bozukluklar (örneğin konuşulan dilin gelişiminde gecikme olması ya da hiç gelişmemiş olması, bir söyleşiyi başlatamama ya da sürdürmede, dilin basmakalıp ve yineleyici bir biçimde kullanılması, çeşitli imgesel oyunlar oynamama)
3. Motor basmakalıp davranışlar ve mannerizmler de içinde olmak üzere davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntülerin olması
D. Bu bozukluk başka özgün yaygın gelişimsel bozukluk ya da şizofreni ile daha iyi açıklanamaz.

KAYNAK :www.gata.edu.tr

Şizofreni

Şizofreni en yaygın büyük psikiyatrik bozukluk olup, Birleşik Krallık’ta herhangi bir anda her 1000 kişiden 3’ünde vardır. Her bir kişide farklı şekilde oluşmakla birlikte, genellikle düşüncelerde ve hislerde çarpıcı bozuklukları içerir. Birçok şizofreni vakalarının ortak özellikleri şunlardır:
•Sanrılamalar (delüzyonlar; gerçeğe dayanmayan anormal inançlar)
•Varsanılamalar (halüsinasyonlar; gerçekte meydana gelmemekte olan deneyimlerin hissedilmesi)
•Sanrılamalara ve varsanılamalara dayanan düşünce bozuklukları
•Diğer üç özelliğe yanıt olarak anormal davranışlar. Şizofreni çoğu kez aniden ve katastrofik olarak başlar (akut şizofreni) ve kronik (devam eden) hastalığı üretebilir. İlk nöbeti geçirenlerin hemen hemen %80’i iyileşir. Ancak, beş ila yedi yıl içinde bunların %70’ine ikinci bir nöbet gelir.Burada iki noktanın belirtilmesi önemlidir:
•Şizofreni sık sık “kişilik bölünmesi” ya da “çoğul kişilik” olarak yanlış anlaşılmaktadır. Halbuki, şizofrenideki bölünme, kişilik bölünmesi ile ilgili değil, düşünceler ve hisler arasındaki tutarsızlıkla ilgilidir.
•Şizofrenili insanların başkaları için tehlikeli olması çok enderdir. Hastaların çoğu zarar görmeye maruz ve içine kapanık olup, başkalarından ziyade kendilerine zarar vermeleri daha olasıdır.

Semptomlar
Şizofreni semptomları pozitif ve negatif olmak üzere ikiye ayrılabilir.
Pozitif semptomlar akut şizofreninin bir özelliğidir (akut semptomlar). Negatif semptomlar ise kronik sendromun bir özelliğidir. Pozitif semptomlar çoğu kez en çarpıcı ve en azından başlangıçta en sıkıntı verici olanlardır. Ancak, daha uzun sürdükleri ve daha zor tedavi edildiklerinden, en çok probleme yol açabilenler negatif semptomlardır. Başlıca pozitif semptomlar şunlardır:
•Huzursuz, gürültülü ve mantıksız davranış
•Ani duygudurum değişiklikleri
•Duygudurumun uygunsuzluğu
•Düşünme bozuklukları
•Dış kuvvetler tarafından kumanda edilme – kişinin düşüncelerinin ve hareketlerinin ele geçirildiği hissi
•Sanrılamalar
•Varsanılamalar
•Derinlemesine kavrama eksikliği – kişinin düşünce, deneyim ve davranışanormalliklerinin farkında olmaması
•Bazı durumlarda paranoyaya dönüşebilen şüphecilik.

Sanrılama, açıkça saçma ve gerçek dışı bir şeye sabit fikirle inanılması olup, mantıklaüstesinden gelinemez.

Sanrılamalar, kesinlikle savunulan ama genelde başkaları tarafından reddedilen görüşlerden, özellikle bu görüşler bir grup tarafından paylaşılıyorsa, her zaman kolayca ayırt edilemez. Ancak çoğu esas olarak inanılmazdır veya dayandıkları algılama ya da muhakemeler o kadar kusurludur ki, ciddi bir ruhsal bozukluğun varlığına işaret eder. Birkaç kategoriye ayrılan psikotik sanrılamaların arasında aşağıdakiler sayılabilir:
•Zulüm sanrılamaları (paranoid sanrılamalar)
•Büyüklük sanrılamaları
•Hipokondriyak sanrılamalar (kişinin asılsız olarak hasta olduğuna inanması)
•Hastanın vücut şeklinin anormal olduğuna dair sanrılamalar
•Gerçek dışılık ya da duyarsızlaşma (benlik kaybı, depersonalizasyon) sanrılamaları
•Kişinin başkaları ya da kötü güçler tarafından etkilendiğine dair sanrılamalar
•Kişinin kendisini küçük görmesini içeren layık olmama sanrılamaları.

Varsanılama (halüsinasyon), dış uyarının yol açmadığı duyu algılamasıdır. Dolayısıyla varsanılama, mevcut olmayan şeylerin görülmesi ya da herhangi bir mevcut ses kaynağından gelmeyen seslerin duyulmasıdır. Varsanılamalar, yanlış fikirler olan sanrılamalardan ayırt edilmelidir. Varsanılamalar şizofreninin yaygın bir özelliğidir. Bunlar, görme (görsel varsanılamalar), bazen müziksel olmak üzere işitme (işitsel varsanılamalar), dokunma (dokunsal varsanılamalar), tat alma (tatsal varsanılamalar) ya da koku alma (kokusal varsanılamalar) duyuları aracılığı ile gelebilmekte ya da cisimlerin büyüklüğü ile ilgili (Lilliputian varsanılamalar) olabilmektedir. Varsanılamalar, genel nüfusta yaygın olarak uykuya dalmak üzereyken (hipnagojik varsanılamalar) ya da uykudan uyanmak üzereyken (hipnopompik varsanılamalar) oluşur. Negatif semptomlar arasında yorgunluk, konsantrasyon kaybı ve enerji ve motivasyon eksikliği sayılabilir. Bunlar, pozitif semptomların tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkileriyle daha da kötüleşebilir. Kişi, bu semptomlar nedeniyle günlük işlerle baş edemeyebilir.

Kronik şizofrenide görülen diğer davranış kalıpları arasında aşağıdakiler sayılabilir:
•İçe kapanma
•Faaliyet azlığı
•Karşılıklı konuşma yapılmaması
•Hobilerin ya da boş zamanlarda yapılan faaliyetlerin bulunmaması
•Duyguların ifadesinde tekdüzelik (buna tekdüze duygulanım [flat affect] denir)
•Fiziksel yavaşlık
•Aşırı fiziksel faaliyet
•Kişinin kendisini ihmal etmesi
•Tuhaf fiziksel hareketler ya da duruş şekilleri (yaygın değildir). Nedenler Şizofreniyi açıklamak için birçok teori ileri sürülmüştür.

Nedeni bilinmemekle birlikte, şizofreni hastalarında bazı şeylerin farklı olduğu görülmüştür. Bunlar arasında aşağıdakiler sayılabilir:
•Şizofrenisi olan hastaların beyin yapısı anormal olabilir.
•Beynin bazı kısımlarında kan akışında hafif değişiklikler.
•Beynin bu kısımlarında bazı kimyasal reseptör moleküllerinde eksiklik.
•Yanal (lateral) karıncıklarda (beyindeki sıvı dolu alanlarda) büyüme.
•Beynin bir kısmında anormal sinir yolu bağlantıları.
•Şizofreniye yatkın insanlarda hastalığın stresli deneyimlerle ve belki de esrar ve kokain gibi uyuşturucu maddelerle tetiklendiğine dair kanıt vardır.
•Yapılan çalışmalara göre şizofreni irsî olabilir. Ancak, eğer ailenizden birinde varsa, sizde de olma olasılığı nispeten azdır.

Teshis:
Büyük ölçüde gerçek bozukluğunun birkaç ay süreyle aşağıdaki semptomların biri veya birkaçıyla kendini göstermesi halinde psikiyatrist şizofreniyi teşhis edecektir.
•Düşünce sokma: kişinin kafasına biri tarafından düşünceler sokulduğu inancı.
•Düşünce yayınlama: kişinin düşüncelerinin aynı anda başkaları tarafından işitilebildiği inancı.
•Pasiflik hisleri: kişinin düşünce ve hareketlerinin bir başkası tarafından kumanda edildiği inancı.
•Kişinin hareketlerine yorum yapan sesler duyulması.
•Aniden oluşan diğer sanrısal (delüzyonel, hezeyanlı) inançlar.
•Fiziksel varsanılamalar (halüsinasyonlar): örneğin, gece kişinin üstüne birinin oturması.

Tedavi:
Tıbbi tedaviler Şizofreni hastalarının çoğuna, pozitif semptomları azaltmak amacıyla ilaç verilir. Şizofrenide kullanılan ilaçlar, antipsikotik ya da nöroleptik ilaçlardır (başlıca sakinleştiriciler). Antipsikotik ilaçlar, tipik ve atipik olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Antipsikotik ilaçların etki göstermesi bir ila üç ayı alabilir. Tipik antipsikotikler tablet ya da şurup halinde alınır. Bazılarıise, etkileri daha uzun süren “depo” enjeksiyonu olarak bulunabilir. Antipsikotik ilaçların, hiç de hoş olmayan çeşitli yan etkileri olabilir. En ağır etkilerin arasında kas spazmları, olağan olmayan vücut hareketleri ve akut hareket bozuklukları sayılabilir. Atipik antipsikotiklerin yan etkileri, tipik antipsikotiklerin yan etkilerinden daha hafif olmakla birlikte, bu ilaçlar daha pahalıdır. Birleşik Krallık’a yazılan reçetelerin sadece yüzde 16’sıatipik ilaçlar içindir. İlaçsız tedaviler Danışmanlık ve psikoterapi gibi konuşma terapileri, gerek şizofrenili hastalar gerekse onların aileleri için faydalı olabilir. Şizofrenili hastalar için bu konuşmalı tedaviler çoğunlukla ilaç tedavisi ile birlikte kullanılır. Destek ve kendi kendine yardım grupları da faydalı olabilir. Bilişsel davranışçı tedavi (CBT), şizofreninin sanrılama ve varsanılama gibi semptomları için başarıyla kullanılmaktadır. Egzersiz, sanat/müzik terapisi, beslenme değişiklikleri, homeopati ve bitkisel ilaçlar gibi bazıalternatif tedavilerin şizofreni hastaları için faydalı olduğuna dair bazı kanıtlar vardır.

Bazen, hastalığın akut evresindeki insanların, Ruhsal Sağlık Yasası uyarınca rızasıalınmadan değerlendirme ve/veya tedavi için hastaneye yatırılması gerekebilir. Buna, kısımlama (sectioning) denir. Birçok olguda şizofreni hastası gerektiğinde kendisi hastaneye gider. Ancak, şizofrenisi olan insanların çoğu toplum içinde yaşar ve çoğu da sadece ilaçgerektiği zaman doktora gider. Şizofrenili insanların çoğu şimdi hastaneye yatırılmaları gerektiğinde ne tür tedavi istediklerini bildirmek amacıyla kriz kartı (Crisis Card) taşımakta ya da önceden talimat (Advance Directives) hazırlamaktadır. Komplikasyonlar Başlıca komplikasyonları yaşam kalitesine ilişkindir:
•Akut psikotik hastalık, dehşet verici bir deneyim olabilir. Varsanılamalar ve sanrılamalar tamamen gerçek gibi görünür.
•Kişisel ilişkileri sürdürebilme, çalışabilme ve günlük yaşamı idare edebilme gibi sosyal işlevler çoğu kez ciddi şekilde zarar görür.
•Şizofreni tanılı insanlar arasında intihar ve kendi kendine zarar verme yaygındır. Şizofrenisi olan her 10 kişiden yaklaşık olarak 1’i er geç yaşamına son verir.
•Şizofrenisi olan insanlara verilen bazı ilaçlar, hareket bozuklukları, kilo alma ve yatışma (sedasyon) gibi sıkıntı verici yan etkilere yol açar.

kişilik bozukluğu


20´li yaşlarda gözlenen hastalık, çocukluk dönemi zor geçen insanlarda ortaya çıkıyor.

Borderline, tıp dilinde ´kişilik bozukluğu´ olarak tanımlanıyor.
20´li yaşlarda gözlenen bu hastalık, en fazla çocukluk dönemi zor ve sıkıntılı geçen insanlarda ortaya çıkıyor.

Aşırı sevgisiz ve sorunlu büyümenin kaynağı da boşanma ve alkol alan ebeveynler olarak gösteriliyor. Anne-bebek ilişkisinde, bebeğin anneyle oluşturması gereken bağlanma-ayrılma ve kendine özgü bir insan olma sürecini tamamlayamayan kişilerde görülen hastalığı değerlendiren psikolog İlknur Peder Bıyık, hastalığın genellikle aşırı ihmal edilmiş çocuklarda görüldüğünü belirtiyor.

Terk edilme korkusu yaşarlar

Borderline kişilik bozukluğu olanlar, aşırı terk edilme korkusu yaşar. Bunu engellemek için tehdit etme, intihar girişiminde bulunma gibi yollara başvurabilir. İnsanlara aşırı bağlıyken nefret etmeye başlar. Yani, bir borderline kişilik bozukluğu olan kişi ile herhangi bir ilişkiniz varsa, dünyanın en mükemmel insanı, eşi, doktoru ve arkadaşı iken, aşırı idealize edilmişken, aniden yerin dibine batırılma riskiyle karşı karşıyasınızdır.

Borderline özelliklerine sahip kişilerin, çocukluk dönemlerinde fiziksel, cinsel veya duygusal olarak taciz edildiklerini aktaran psikolog İlknur Peder Bıyık, parçalanmış ailelerde çocuğa anne, teyze, anneanne, babaanne ve bakıcıların sürekli değişerek bakması ya da bu durumdaki çocukların anne-babaları tarafından duygusal açıdan ihmal edilmelerinin hastalığı tetiklediğini kaydediyor. Özellikle ayrılma önce ve sonrasında yetişkinlerin psikiyatrik sorunlar yaşadığını, annelerde kararsızlık ve depresyon, babalarda ise eve gelmeme ve sürekli kavga etmenin karakter bozukluklarını ortaya çıkardığını, sürekli alınan alkolle birlikte ailelerin saldırgan davranışlarının en başta çocuklar üzerinde arttığını belirtti.

Psikolog Bıyık, “Duyguları sürekli değişir, insanlarla olan ilişkileri yoğun ve fırtınalıdır. Büyük ihtimalle, değer verdiği insanlara tutunmak için çılgınca bir çaba sarf ederken bir yandan da kaybetme korkusundan kaçınmak için onları önemsizleştirmeye alışır. Yalnızlık duygularını uzaklaştırmak için çevresini insanlar ile doldurur, hatta sevmediği ya da anlaşamadığı insanları bile kabul eder.” dedi.

Yıllar içinde bu durumun kendine güven duygusunu ortadan kaldırdığını, güvensizliğin kendisini seven kişilere karşı bile dışlanmış ve yalnız hissetmesine sebep olacağını anlatan Bıyık, muhtemel bir ölüm, ayrılık ya da terk edilme ihtimali karşısında kendisini tehdit altında hissedip, çevresine karşı aşırı öfke, aşağılama ya da sözlü saldırılar ile tepki vermeye başlayacağını söyledi. Borderline özellikleri olan kişiler kendini aşırı başarılı ve güvenli bulurken, bir anda çok kötü de hissedebilir.

Borderline kişilik bozukluğu olan kişiler öfkelerini kontrol etmekte zorlanır. Baş edemedikleri bir sorun olduğunda kontrollerini tamamen kaybedebilirler. Aşırı şüpheler, korkular oluşabilir. Depresyon sıklıkla görülür ve riskleri artar. Söz konusu davranışları ergenlik yıllarında gençlerde görülen davranışlarla karıştırılmamalıdır.

Tedavi için zorlu bir terapi gerekir

Borderline, yani kişilik bozukluğu rahatsızlığı olanlar için uzun ve zor bir terapi gerekir. Alkol, uyuşturucu ve sigaradan uzak durulması sağlanmalıdır. İnsanları iyi ve kötü diye ayırdıkları için, herkese buna uygun rol verir, o rollere girmemek gerekir. Melek ya da şeytan olmadığınızı, hem iyi hem kötü özellikleri olan bir insan olduğunuzu ona gösterin. Hastalığı iyi anlayarak, olayları değerlendirmek gerekir. Yakınındaki kişilerinde zor ve yıpratıcı bir dönem geçireceği için profesyonel yardım almaları gerekir. Onlara sürekli dengeli sevgi ve ilgi, sağlıklı aile ortamında verilmelidir.

DUYGUSAL, DAVRANIŞSAL VE SOSYAL UYUM GÜÇLÜĞÜ OLAN BİREYLER

DUYGUSAL, DAVRANIŞSAL VE SOSYAL UYUM GÜÇLÜĞÜ OLAN BİREYLER

Duygusal Uyum Güçlüğü: Sağlık durumu, zihinsel ve duyusal faktörlerle açıklanamayan; bireyin kendisi ve çevresiyle dengeli, doyurucu ilişki kurma ve sürdürmede güçlük çekme, genel bir mutsuzluk ve depresyon hâli, bireysel veya okul problemleriyle ilgili korku, tırnak yeme, parmak emme ve benzeri fiziksel belirtilerden bir veya birden fazlasının uzun süreli olarak ortaya çıkması nedeniyle eğitim performansının ve sosyal uyumunun olumsuz yönde etkilenmesi durumudur.

Sosyal Uyum Güçlüğü: Madde bağımlılığı, yetersiz beslenme, göç, suç işleme, suça yönelme, çalışma, ihmâl, istismar ve terk edilme gibi riskli hayat şartlarından dolayı bireyin eğitim performansının ve sosyal uyumunun olumsuz yönde etkilenmesine denir.

 

 

Özellikleri

 

· Sosyal, duygusal, iletişimde uyum güçlükleri gözlenir.
· Dikkat dağınıklığı, okul başarısı ve arkadaş ilişkilerinde problemler sıklıkla ortaya çıkar.
· Suça yönelme ve aşırı risk alma özellikleri gösterebilirler.
· İçe dönüklük, sosyal ilişkilerde zayıflık veya aşırılıklar gözlenebilir.
Kimi bireylerde yetişme koşullarından, olumsuz aile tutumlarından (aşırı koruyuculuk, ilgisizlik, şiddet v.b.) maddi yetersizliklerden, sosyal, kültürel olanaksızlıklardan dolayı bu farklılıklar daha ileri düzeyde görülerek, olumsuz davranış örüntüleri şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Bireye bu olumsuz davranışları öğreten yukarıda sayılan süreçler dikkate alınmadan bakıldığında ve değerlendirildiğinde de bu bireyler duygusal ve davranış bozukluğu gösteren birey olarak görülmektedir.

Nedenler:

İnsan davranışları bir çok etmenin sonucu olarak meydana gelmektedir.Duygu ve davranış bozukluğunun nedenlerini açıklamada yaşanan sorunların başında insan davranışların tek bir nedenin sonucu olarak açıklanmaya çalışılmasıdır.Yine farklı kuramsal yaklaşımların farklı açıklamadan bakmaları konunun daha karmaşık hal almasına neden olmaktadır.Duygu ve davranış bozukluğunun nedenleri belirlemede karşılaşılan güçlüklere ve kuramsal yaklaşımlarının farklı açılardan bakmalarına rağmen duygu ve davranış bozukluğuna neden olan etmenler biyolojik ve çevresel olmak üzere iki grupta toplanmaktadır.

Biyolojik Etmenler: Günümüzde insan davranışlarını biyolojik yapının etkilediği kabul edilmektedir.Bununla birlikte biyolojik özellikler tek başına bireylerdeki Duygu ve davranış bozukluğunun nedeni olarak görülmemektedir.Her birey biyolojik yapısının bir sonucu olarak doğuştan bazı eğilimlerle dünyaya gelmektedir.Daha sonraki yıllarda yaşanılan çevre ve edinilen deneyimler bu eğilimleri biçimlendirmektedir.Örneğin, doğuştan zor yaradılışta olan bir birey, yaşantılarının sonucunda farklı bir kişilik sergileyebilmektedir.Bu yönüyle biyolojik etmenleri çevresel etmenlerden ayırt edebilmek oldukça güç olmaktadır

Çevresel etmenler: Çevresel etmenler bireyin davranışlarında etkili olan her çeşit olaylardır ve ev ve okul ortamlarıyla yakından ilişkilidir(Eripek,1998).Bu yönüyle çevresel etmenler okul etmenleri ve aile etmenleri olarak iki grupta ele alınmaktadır.

Aile Etmenleri: Birey, yaşamının ilk yıllarını ev ortamlarında ailesiyle geçirmektedir.Bu yıllar aynı zamanda bireyin kişilik özelliklerinin biçimlendiği yıllardır ve ailenin bireye yönelik davranışları, bireyin kişilik yapısının temelini oluşturmaktadır(Eripek,1998).Ailenin olumlu ve yapıcı davranış ve yaklaşımları bireyin pozitif davranışlar geliştirmesine yardımcı olduğu gibi bunun tersine olumsuz ve yıpratıcı davranış ve yaklaşımlar bireyin problem sayılabilecek negatif davranışlar geliştirmesine neden olduğu biline bir gerçekliktir.

Okul Etmenleri: Bireyin duygusal gelişiminde aile yaşantısının yanı sıra okul yaşantısının önemli oranda etkili olduğu bilinmektedir.Okul ortamı birey için aileden sonra yeni bir psikolojik ortamdır ve okul arkadaşları , öğretmen davranış ve yaklaşımları,okul kuralları ve okul çalışmaları bireyin duygu ve davranışlarının şekillenmesine neden olabilmektedir.Bunun yanında bireyin okul başarısı yada başarısızlığının duygu ve davranış gelişimini etkilediği yapılan araştırmalar göstermektedir.

Öğretmenlere Öneriler:

1. Çocuktan beklenen davranışlar açıklanmalıdır.
2. Öğretmen beklentilerini çocuğa iletirken açık ve sakin olmalıdır.
3. Öğrenci davranışların uygun ve tutarlı sonuçları olması sağlanmalıdır.Uygun davranışlar hemen görülmeli ve pekiştirilmelidir.
4. Öğretmen çocuğun davranışına ve akademik performansına ilişkin gerçekçi beklentilere sahip olmalıdır.Öğrenci başarılı olma duygusunu yaşayabilmeli ve başarısıyla övünmesini bilmelidir.
5. Öğretmen çocuğun duygularını ve ondan uyumsuz davranışlara neden olacak çevre koşullarını iyi bilmelidir.gerekirse değiştirmeye çalışmalıdır.
6. Sınıfta sevgi ve güven ortamı hakim olmalıdır.Bu ortamda çocukların uygun davranışların gelişmesi daha kolay olmaktadır.
7. Gerektiğinde sınıftaki öğrencilerin uygunsuz davranışları için uzman görüşüne başvurmalı, uzmanla işbirliğinin yolları aranmalıdır.

Yaygın Gelişim Bozuklukları

Otizm
Asperger Sendromu
Rett Sendromu
Çocukluk Desintigratif Bozuklugu
Atipik Otizm

 
.
OTİZM
Otizm, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğudur. Otizm genellikle yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkar. Otistik çocuklar genelde öğrenme zorluğu çekerler. Otistik çocukların büyük bir kısmında farklı seviyelerde zeka geriliği görülse de, zeka seviyeleri normal otistik çocuklar da vardır. Ancak genel zeka seviyeleri ne olursa olsun, Otistik çocuklar çevrelerindeki dünyayı algılamakta ortak bir zorluk çekerler. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklarından 4 kat daha fazla görünmektedir Her çocuktaki otistik belirtiler ve bunların seviyesi farklılık gösterebilir, bu nedenle otizmin seviyelerini kategorize etmek güçtür. Ayrıca, Asperger Sendromu ve Rett Sendromu olarak bilinen otizm formları da bulunmaktadır.
Otizmin tipik özellikleri
Otistik Bir Çocuk;
• Başkalarına karşı ilgisizdir.
• Göz temasından kaçınır.
• Başkaları ile kendiliğinden iletişim kurmaz.
• İsteklerini bir yetişkinin ellerini kullanarak belirtir.
• Diğer çocuklarla oynamaz.
• Sürekli bir konu üzerinde konuşur. Sebepsiz şekilde ağlar, güler ve sebepsiz davranışlarda bulunur.
• Anlamsız sözleri üst üste tekrarlar.
• Nesneleri tutup sürekli döndürmekten hoşlanır.
• Değişikliklerden hoşlanmaz.
• Yaratıcılık gerektiren oyunları oynayamaz.
• Bazıları yaratıcılık gerektirmeyen bazı işleri oldukça hızlı ve iyi yapar.

Otistik Çocukların Eğitimlerinde Uygulanan Yöntemler Nelerdir? Otizmin kesin bir tedavisi yoktur. Ancak uygun bir eğitim yoluyla birey mevcut potansiyelini en iyi düzeyde kullanabilecek duruma gelir. Otizmin temel sorunlarına yönelik ilaçlı bir tedavi söz konusu değildir. Ancak otizme eslik eden pek çok davranış sorununun (hiperaktivite, agresyon vb.) hafifletilmesinde ve düzeltilmesinde ilaç kullanımı faydalı olabilmektedir.Otistik çocukların eğitimlerinde kullanılan belli başlı yöntemler sunlardır::
Davranis Egitimi
TEACHH Metodu
PECS Görsel Iletisim Sistemi
Lovaas: Uygulamali Davranis Analizi
Duysal Bütünsellik Terapisi
Sosyal Öykülerle Sosyal Beceri Egitimi
Sanat Terapisi.
Otistik Çocukların Konuşma İle İlgili Problemleri Nelerdir?
Otizm temelde bir iletişim problemidir. Yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkan bu problem çocuklarımızın tüm gelişim alanlarında yaşıtlarından farklı bir gelişim göstermelerine yol açar. Otistik çocuklarımız, konuşma gelişiminde de farklı özellikler ve zorluklar yaşarlar.
a.Konuşulanları anlamada güçlük yaşarlar.
b.Ekolali (yankı konuşması) geliştirebilirler.
c.Gramer bozuklukları olabilir.
d.Telaffuz güçlükleri yaşanabilir.
Otizmin Tedavisi Var Mıdır? Otizm şu andaki bilgi ve yöntemlerle, tamamen tedavi edilecek bir problem değildir. Ancak uygun bir eğitim planı ve bazı durumlarda buna destek olacağı düşünülen ilaç tedavisi ile kişi kendi kapasitesi içinde mümkün olan en üst düzeye gelebilir. Ancak tedaviye başlarken çocuğun hangi noktaya varacağını kestirmek mümkün değildir. Bu yine çocuğun kendi probleminin şiddetine ve gösterdiği semptomların ne şekilde bir araya geldiğine olduğu kadar, aldığı profesyonel desteğin ve eğitimin kalitesine bağlıdır.

Otizm ve Zihinsel Gelişim Geriliği Arasında Bir Bağ Var Mıdır?
Otizm veya yaygın gelişimsel bozukluk tanısı almış kişilerin içinde %70 gibi bir oranda belirli derecelerde zeka problemi olanlara rastlanmaktadır. Bu tanıyı almış kişilerin yaklaşık %10-15’i normal veya normal üstü bir zekaya sahipken, %25-35’i sınır veya hafif zihinsel gerilik gösteren kısımda yer alır. Bununla beraber, otizm ve yaygın gelişimsel bozukluğun zeka gelişimindeki zayıflıktan çok, kişinin dünya ile ilişki kurma becerilerindeki zayıflığa bağlanabileceği düşünülmektedir. Ancak dünya ile ilişki kurmamak zaman ile kişinin zihinsel becerilerini köreltebilir.
Otizmde Hangi Davranış Sorunları Görülebilir? Otistik çocukların günlük yaşamlarını ve toplumsal uyumlarını etkileyen bazı davranış problemleri olabilir. Her çocukta görülmese de belli başlı problem davranışlar şu şekildedir:
1- Hiperaktivite: Özellikle küçük yaştaki otistik çocuklarda aşırı hareketlilik ve dikkat eksikliği görülür. Eğitimle birlikte bu hareketlilik ve dikkat eksikliği zamanla azalır. Ancak bazı çocuklarda bu durum uzun süre devam edebilir.
2- Öfke Nöbetleri (Temper Tantrum): Öfke nöbetleri özellikle küçük yaşlarda daha sık görülür. Bir isteğinin yapılmaması, ortamda istemediği bir durumun oluşması veya bir ritüelinin bozulması ile açığa çıkabilir. Bu öfke nöbetleri bazen bir saat sürebilir ve teskin etmekte güçlükler yaşanabilir. Kararlı ve akılcı davranışlarla öfke nöbetleri önlenebilir veya sıklığı-şiddeti azaltılabilir.
3- Agresyon: Bazı otistiklerde agresyon yani saldırganlık, belirgin bir davranış biçimi olabilir. Bunların bir kısmı tekrarlayıcı hareketlerle karışır, bir kısmı ise yakınlaşma ve ilgilenmenin bozuk ifadeleri olarak gelişebilir.
4- Oto-mütilasyon: Oto-mütilasyon, kendine zarar verici davranıştır ve genellikle ağır zeka sorunu olan ve/veya düşük işlevli otistiklerde görülür. Küçük çocuklarda belirgin olan bu belirti zamanla kaybolur veya azalır; sıklıkla geçicidir.
5- Stereotipi: Tekrarlayıcı hareketlere stereotipi denir. Otistik çocuklarda sık görülür. Zeka düzeyi düşük otistiklerde daha sıktır. Bu davranışlar özellikle sıkıntılı ortamlarda veya çocuk ne yapacağını bilemediği durumlarda artar. Stereotipler yaşla ve eğitimle ortadan kalkabilir. Çocuğun ilgi alanı genişledikçe bu davranışlar azalır.
6- Psikiyatrik Ek Bozukluklar: Otizm başka ruh hastalıklarına yatkınlık sağlar. Depresyon, mani, obsesif kompulsif nöroz, panik atak sık görülür. Bu sorunlar ergenlik çağı ile birlikte daha belirginleşmektedir.
7- Obsesif-Kompulsif Belirtiler, Ritüeller: Bu tip belirtiler oldukça sıktır. Otistikler bir konu ile aşırı ilgilenebilirler. Bir süre sonra ilgilendikleri eşya, kişi, konu ya da eylem değişebilir. Yerine başkaları geçer.
8- Duyu Sorunları: Otizmi olan çocuklar bir veya birkaç duyudan (tat, dokunma, işitme, görme gibi) gelen uyarılara karşı aşırı bir tepki verebilirler veya tepkisiz kalabilirler.
9- Yeme Sorunları: Katı yiyecekleri reddedebilirler, çiğnemezler, çok seçici yiyebilirler, nadiren aşırı yiyebilirler. Yararlı yiyecekler yerine çerez, cips gibi şeylere bayılırlar. Tat konusundaki hassasiyetleri o kadar fazladır ki içtikleri suya veya yedikleri gıdaya karıştırılacak en küçük bir maddeyi bile fark ederek yemekten vazgeçebilirler.
10- Uyku Sorunları: Otistiklerde uyku sorunları çok olur. Sık uyanma, uyandıktan sonra durdurulamayan ağlama nöbetleri, geç yatma veya geç kalkma gibi sorunlarla karşılaşılır.
11- Cinsel Sorunlar: Otizmde başlıca sorunlardan biri buluğ çağında cinsellikle ilgili yaşanan sorunlardır (Korkmaz, 2003).
Otizme Ne Sıklıkla Rastlanır?
Türkiye’de bu konuda yapılmış herhangi bir çalışma yoktur. Ancak dünya literatüründe her 10.000 doğumda % 4 görüldüğü ve erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha fazla rastlandığı bilinmektedir. Erkek çocuklarda kızlara oranla 3-4 kat daha sık görülmektedir.

 

RETT SENDROMU
Rett bozukluğu yalnız kızlarda görülür. En önemli belirtisi normal bir doğum ve ilk beş ay normal gelişimi takiben bebeğin başının büyümesinin giderek yavaşlaması ve kafa çapında küçülmelerin görülmesidir.

Rett bozukluğu olan çocuklar, ellerini belli bir amaca yönelik olarak kullanmaktan vazgeçmeleri ve tipik el hareketleri (çamaşır yıkar gibi) ile ayırt edilir. İlk bir yıl içinde sosyal iletişimleri bozulur, daha ileri yaşlarda eğer yürümeye başlamışlarsa yürümeleri de bozulur. Konuşmaları gelişmez veya gecikir.

5-30 aylar arasında gelişimlerinde farklılaşma görülmeye başlar. Okul ortamlarında bu bozukluğu gözlemleme olasılığımız düşüktür. Bireyde zamanla etkileşim, dil ve psiko-motor becerilerinde performans düşüklüğü ilerler. Çevreyle etkileşim kuran, duygu ve düşüncelerini yaşıtlarına göre kısmen de olsa sözel olarak ifade eden, emekleme, ayakta durma veya yürüme becerileri olan birey, sürecin ilerlemesiyle birlikte artık etkileşim kurmaz, konuşmaz ve yürümez hale gelir.
ASPERGER SENDROMU
Asperger sendromu yaygın gelişimsel bozukluklar grubunda yer almasına rağmen otizm ve rett sendromundan farklılık gösterir. Asperger sendromuna nüfusta rastlanma olasılığı binde birdir.

Asperger bozukluğunda sosyal ilişki ve iletişim sorunlarının yanı sıra dar ilgi alanları vardır.
Çok sınırlı bir konuda çok derin bilgilere sahip olurlar. Otistiklerden farklı olarak, zamanında konuşmaya başlarlar. Aşırı bilgiçlik ve el becerilerinde özel sorunlar çok tipiktir. Bu çocuklar normal veya üstün zekaya sahiptirler. Mekanik oyuncaklara çok düşkündürler. El-kol hareketleri, mimikler ve vücut dilini kullanma konusunda sorunları vardır.

Asperger sendromunda sosyal iletişim ve sınırlı olmakla birlikte derinlemesine ilgi alanları, yineleyici basmakalıp davranış örüntüleri dikkatimizi çekmektedir. Bu bireylerin konuşmalarında bozukluk yoktur. Yaşıtlarına göre beklenilen düzeyde sözel iletişim becerilerini gösterirler. Dikkatimizi çeken bir diğer nokta zekâ ile ilişkilidir. Bu kişiler normal ya da normalüstü zihin düzeyindedir, zihinsel öğrenme yetersizliği yaşamazlar. Bu durumda doğal olarak akranları arasında eğitimlerine devam ederler. Normal sınıf ortamı sosyalleşmelerine de uygun bir zemin oluşmaktadır. Fakat sosyalleşmeyle ilgili yapılandırılmış özel eğitim olmaları gerekmektedir.

Uyum Bozukluğu

Görülebilir bir psiko-sosyal stres kaynağına ( yada bir çok stres kaynağına ) stres kaynak veya kaynaklarının başlamasından sonraki 3 ay içinde ortaya çıkan bir tepkidir. Uyumsuz çocuklarda sık sık görülen davranış belirtileri şunlardır:
· Okuldan hoşlanmazlar.

· Okula sık sık devam etmezler.

· Yalan söylerler, çalarlar, otoriteye karşı direnirler.

· Tırnaklarını yer, ısırırlar, sık sık ağız kavgası yaparlar.

· Akademik çalışmalarında belirgin şekilde başarısızlık gösterirler.

· Enerjilerini belli bir alanda toplayamazlar, baş ağrısından ve yorgun olduklarından

sık sık şikayet ederler.

· Kendi kendine güvenmez, kendilerini çok değersiz bulurlar. Belirgin şekilde aşağılık

duygusu vardır.

Aileye Öneriler

1. Özürden ( körlük, ağır işitme v.b. ) çok, özüre karşı bireyin ve çevresindekilerin

takındıkları tavır ve davranışlar uyumsuzluğun nedeni olabilir. Özürlü çocuğunuzu özürü

ile kabul ediniz, özründen dolayı onu dışlamayınız, başkalarıyla kıyaslamayınız.

2. Sürekli ve kronik hastalıklar ( kronik verem, sara, kellik v.b. ) bu hastalıklara karşı

çevredekilerin davranışları çocuklarda ve gençlerde ciddi uyum problemlerine yol açmaktadır.

3. Çocuğunu istemeyen, keyfine ve dilediği gibi yaşamasına engel olduğu için bilinç altı

etmenlerle kabul etmeyen, beklenilen sorumlulukları yerine getirmeyen ebeveynler uyumlu çocuk yetiştirmekten uzak olacaklardır.

4. Anne-babanın devamlı çocuk önünde tartışmaları, kavgaları, evi terk etmeleri, dövme, sövme

v.b. çocukta mutsuz, endişeli ve güvensiz bir yaşamın tohumlarını atarak uyum problemleri ortaya çıkarabilir. Çocuğun önünde yıkıcı tartışmalar yapmayınız.

5. Ailelerin bazı yanlış tutumları; otoriter, baskıcı, korumacı, aşırı sevgi ve sınırsız hoşgörü çocuğu pasif, yalancı, kararsız, güvensiz, bencil, şımarık v.b. yapabilir. Çocuğun bütün isteklerini yerli yersiz, zamanlı zamansız, gerekli ve gereksiz şekilde yerine getirmek çocukta telafisi zor uyumsuzluklara yol açabilir.

6. Çocuğunuzda uyumsuzluk olarak görülecek davranışlar tespit edilmişse çocuğunuz devamlı gerilim içinde olabilir, kolayca hüsrana kapılabilir ve belirli alanlarda çöküntü duyabilir. BL1 çocukların gerilimlerini boşaltacakları boş zaman faaliyetlerinde bulunmasını sağlayınız, başaramayacakları faaliyetlerden dolayı onlardan fazla başarı beklemeyiniz çünkü bu faaliyet]erden kolayca çekilebilir ve devam etmeyebilirler. Uyumsuz çocuklar sık sık çalarlar, yalan söylerler, otoriteye karşı direnirler. Çocuğu bu olumsuz davranışlarından ötürü cezalandırırken şiddete, onur kırıcı ve aşağılayıcı sözlere baş vurmayınız.

7. Çocuğunuz uyum problemi çekiyorsa, okula devam etmeyebilir, okuldan hoşlanmayabilir ve akademik çalışmalarında belirgin bir şekilde başarısızlık gösterebilirler. Bu çocukları ilgi, yetenekleri doğrultusunda yönlendiriniz. yapamayacakları faaliyetleri onlardan istemeyiniz.

8. Çocuklar davranış ve tutumlarında sevdiği insanlara benzemeye çalışırlar. Çocuğa iyi model olunuz.

 

Öğretmene Öneriler

 

1- Çocukların sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel düzeyleri birbirinden farklı için hem çocukların kendi aralarında, hem de okula karşı uyum problemleri yaşanacaktır. Uyum problemi görülen öğrencileri belirleyin, bu öğrencilerle daha çok ilgilenin, bu öğrencilere sabır gösterin ve bu öğrencileri kazanmaya çalışınız. Okuldaki birtakım etkinliklerde onlara görev veriniz.

2- Uyumsuz Çocuğun uğraşacağı yapabileceği, yaşamına genelleyebileceği akademik etkinlikler sağlanmalıdır. (0m. Sınıftaki uyumsuz çocuklara küme çalışması yaptırılabilir.) Bu şekilde uyumsuz çocuğun sınıfta kendisini ifade etmesi sağlanmış olur.

3- Göze, kulağa hitap eden somut materyallerden çok yararlanın ve az soyut

materyal kullanın

2. Uyumsuz çocuklar okula devam etmezler, okuldan hoşlanmazlar ve akademik

çalışmalarda belirgin bir şekilde başarısızlık gösterirler. Çocuğun okuldan zevk alacağı ve kendini ifade edeceği ortamları yaratmaya çalışınız. (Örn. Uyumsuz Çocuğu eğitsel kol faaliyetlerinde görevlendirin.)

3. Uyumsuz çocuklar sık sık ağız kavgası yapabilirler, kabadayılık ve zorbalık

edebilirler, akranlarından hoşlanmayabilirler. Bu durumda Çocuğu hemen idareye, disipline sevk etmekten ziyade çocukların aralarındaki problemleri çözümlemesi için uzlaşmacı bir tutum takının. Bu davranışları gösteren öğrencilerin davranışlarının neden ve sonuçlarını açıklayınız.

4. Uyumsuz çocuğun anne-babası ve çocuğun eğitim, terapi ve tedavisi ile uğraşan diğer kimselerle işbirliği içinde çalışma yapmak gerekir

Paranoid kişilik bozukluğu

Paranoid kişilik bozukluğu
Genel özellikleri: Başlıca özelliği başkalarının davranışlarını kötü niyetli olarak yorumlayıp sürekli bir güvensizlik ve kuşkuculuk gösterme örüntüsüdür. Genel toplumda yaygınlığı %0.5-2.5 arasındadır. Kronik şizofreni akrabalarında daha yaygındır. Strese tepki olarak çok kısa süren psikotik epizodlar yaşayabilirler (saatler süren). Şizofreni veya sanrısal bozukluğun öncesinde görülebilir.
Tanı:
Paranoid kişilik bozukluğu, DSM-IV tanı ölçütleri
A. Aşağıdakilerden en az dördünün olması ile belirli, genç erişkinlik dönemimde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, başkalarının davranışlarını kötü niyetli olarak yorumlayıp sürekli bir güvensizlik ve kuşkuculuk gösterme.
1. Yeterli bir temele dayanmadan başkalarının kendisini sömürdüğünden, aldattığından veya kendine zarar verdiğinden kuşkulanır.
2. Dostlarının veya iş arkadaşlarının kendine olan bağlılığı veya güvenirliği üzerine yersiz kuşkuları vardır.
3. Söylediklerinin kendisine karşı kötü niyetle kullanılacağından yersiz korkuları olduğundan başkalarına sır vermek istemez.
4. Sıradan sözlerden, olaylardan aşağılandığı veya kendisine gözdağı verildiği şeklinde anlamlar çıkarır.
5. Sürekli kin besler.
6. Karakterine ve itibarına saldırıldığı yargısını taşır ve öfke ve karşı saldırıda bulunur.
7. Haksız yere eşinin sadakatsızlığı ile ilgili kuşkulara kapılır.
B. Şizofreninin, psikotik özellikler gösteren bir duygudurum bozukluğunun veya başka bir psikotik bozukluğun gidişi sırasında ortaya çıkmamaktadır ve genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir

%d blogcu bunu beğendi: