hd porno porno hd porno porno

Otizmin beyin anatomisi

11.853 okundu

Otizm spektrum bozukluğu, her 150 çocukta bir görülen heterojen, davranışsal olarak tanımlanmış, nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizmli bireyler sosyal etkileşim, sözel ve sözel olmayan iletişim becerilerinde bozukluk gösterirler. Sınırlı ya da basmakalıp davranış kalıplarına sahiptirler. Ayrıca, zihinsel zayıflama, hastalık nöbetleri ve anksiyete gibi komorbid hastalıklara sahip olabilirler. Postmortem ve yapısal manyetik rezonans görüntüleme çalışmaları frontal lop, amigdala ve serebellumun otizmle bir alakası olabileceğine dikkat çekmiştir. Fakat, otizm için ortada hiçbir tutarlı ve net bir patoloji yoktur. Yapılan son çalışmalar, otizmde beyin gelişimi sürecinin, gelişimin aldığı son halden daha çok bozukluk barındırdığını vurgulamaktadır. Bize göre, hem temel hem de komorbid özelliklerin heterojenliği otizmde nöropatolojinin heterojenik kalıplarını açıklar. Daha büyük çocuk örneklemlerinde tanımlanmış fenotiplere ve iyi nitelendirilmiş beyin dokularına, otizmin nöropatolojisini açıklamak için ihtiyaç duyulacaktır.

otizm mr

 

Giriş

Otizm birçok nedeni ve prognozu olan, semptomlarının şiddetinde çeşitlilik gösteren, bazen komorbid bozuklukları da içerebilen bir bozukluktur. Giderek daha çok araştırmacı, tek bir otizmden çok “otizmler” kavramını kullanmaktadır. Eğer otizmin nöropatolojisi etkilenen bütün bireylerde aynı olsaydı, bu şaşırtıcı olabilirdi.

 

Otizmin Temel ve Komorbit Özellikleri

Öncelikle, Kanner’a göre otizmli bireyler 3 temel özelliğe sahiptir: (i) çift taraflı sosyal etkileşimde bozulma; (ii) anormal gelişim ve dil kullanma; (iii) tekrarlayan ritüelleştirilmiş davranışlar ve sınırlı çeşitlilik gösteren ilgi alanları. Otizmin ana özelliklerine ek olarak, genel nörolojik komorbit bozukluklarda vardır. İdiyopatik otizmde mental retardasyon görülme oranı yaklaşık %60 olmasına rağmen, otizm spektrum bir bütün olarak alındığında bu sayı %30’a kadar düşmektedir. Epilepsi ve otizm uzun zamandır ilişkilendirilmekte, ve otizmli bireylerde epilepsi krizlerinin görülme oranı %5 ile %44 arasında değişmektedir. Ayrıca, anksiyete ve duygu durum bozuklukları da otizmle beraber oldukça sık görülen bozukluklardır.

Ayrıca, otizmin başlangıcında var olan bir heterojenlikten bahsedebiliriz. Bazı çocuklar ilk 18 ayda bazı gelişimsel gecikmelerin sinyallerini verirler. Diğer yandan otizmli çocukların % 25-40’ı 18-24 aya kadar normal bir gelişim süreci izlemektedir. Bu iki farklı grup, otizm tanısın aldıktan sonra herhangi bir farklılık göstermemektedir. Ama böyle iki farklı çeşit otizm fenotipinin olması nöropatolojinin tipi ve süresi hakkında bilgi verebilir.

 

Nerede Nöropatoloji Görebiliriz?

Birinci figürde, otizmin ana özellikleri yüzünden fonksiyon bozulmasına uğrayan, varsayılan sinir sistemlerinden oluşan beynin ana alanlarını özetliyoruz. Bazı beyin bölgelerinin, deneysel hayvan çalışmaları, insan hastalarda lezyon çalışmaları ve fonksiyonel görüntüleme çalışmalarıyla sosyal davranış üzerinde etkili olduğu gösterilmiştir [8]. Bu bölgeler arasında frontal lop, üst temporal korteks, parietal korteks ve amigdala vardır. Dil fonksiyonları bazı kortikal ve üst kortikal bölgeler arasında dağılmış durumdadır. Dilin ifade gücüyle ilgili fonksiyonlar, alt frontal girus ve ek motor korteks bölümlerinde bulunan Broca’nın alanındadır. Alıcı dil fonksiyonları için ize Wernicke’nin alanı esas olandır ve üst temporal sulkus hem dil sürecinde hem de sosyal dikkatte önemli bir rol oynar [9]. Son olarak, otizmin tekrarlayıcı ve basmakalıp davranışları, kaudat nükleus ve orbitofrontal korteks ile alakalı olan obsesif kompulsif bozukluğun normal olmayan hareketleriyle birçok ortak özellik taşır [10, 11].

Otizme komorbit olan bozukluklar, otizmin nöroanatomisinin yorumlanması açısından bir merak konusudur. Epilepsi, örneğin, hepsi otizmle de ilgili olan serabral korteks, amigdala, serebellum ve hipokampal formasyonun patolojisiyle ilgilidir. Maalesef ki, otopsi çalışmalarında görülen vakaların çoğunda [12, 13] otistik beyin olduğu saptanmıştır.

Deneysel Teknikler

Manyetik rezonans görüntüleme tekniği (MRI) otizmle ilgili bütün nöroanatomik değişiklikleri değerlendiren güvenli ve göreceli olarak yayılmacı olmayan bir araçtır. İdeal bir çalışma her iki cinsiyetten de iyi karakterize edilmiş, en azından geç çocukluk ya da erken ergenlik çağına kadar boylamsal olarak takip edilmiş katılımcıların oluşturduğu geniş bir örneklem grubuna (örneğin, yüz ve üzeri katılımcı) sahip olmalıdır.
Öte yandan bahsettiğimiz bu ideal çalışma daha önce uygulanmamış olmalıdır. Çoğu çalışma küçük örneklem grupları ve kesitsel dizaynları yüzünden engellenmektedir (Ref. [15]’e bakınız). Ayrıca, çoğu görüntüleme çalışmaları, daha büyük ve yüksek fonksiyonu olan bireylerin ait olduğu toplumları incelemektedir. Çünkü verilen otizm tanısı, birey 2-3 yaşına gelene kadar gerçekçi değildir. Mevcut alanda yapılan MRI çalışmaları, otizm başlangıcındaki etiyolojik değişikliklerden çok patolojisinin sonuçlarını açıklar.

MRI, zaman içinde çok sayıda katılımcıyla bütün nöropatolojiyi gerçekçi bir metot kullanarak çalışsa da, otopsi teknikleri gözlemlenebilen nöroanatomik anormalliklerin altında yatan nörobiyolojiyi anlamamızı sağlar (örneğin, beyin daha büyük olsaydı, daha çok nöron, fiber, akson, vb. mi olurdu?). Bu tür çalışmalarda, karıştırıcı faktörü kontrol edebilmek için komorbit durumlar ayrışır ya da dışlanır. Otizmin nöroanatomisini çalışmak için kullanılan otopsi teknikleri hala emekleme çağındadır. 100’den az otizm vakasının çalışılıp kaydedildiği, ortalamaya bakıldığında ise her bir çalışma için sadece 5 vaka düştüğünü görüyoruz.

 

Toplam Beyin Hacminde Farklılıklar

Şu günlerde otizm nöropatolojisinin öncü teorilerinden bir, beynin doğum sonrası hayat boyunca erken geliştiğini ama bu erken gelişimi, yaşa bağlı büyümede bir yavaşlamanın takip ettiğini savunmaktadır [16]. Erken gelişim olduğunu kanıtlayan başın çevresi ile ilgili dört çalışma, doğumda normal ya da daha küçük baş çevresine sahip olanların 12. aydan itibaren büyüme hızında artış olduğunu göstermiştir [16-19]. Var olan MRI çalışmalarına göre, otizmi olan çok küçük çocukların (18 ay ve 4 yaş arası) toplam beyin hacimlerinde %5 ve % 10 arası bir genişleme vardır [19-21], fakat bu genişlemenin geç çocukluk ve ergenliğe kadar devam edip etmeyeceği konusu belirsizdir [20, 22-26] (Figür 2).

Toplam beyin hacmiyle ilgili, baş çevresi ve MRI çalışmalarının ortaklaşa olarak savunduğu şudur: Hayatın ilk yılında anormal beyin gelişiminin başladığı periyot en azından erken çocukluk dönemi boyunca devamlı genişlemeye sebep olur. Fakat kesitsel çalışmalarda gözlemlenen beyin gelişmesinin her zaman hızlandırılmış bir büyüme olmadığını vurgulamak önemlidir. Varsayılan erken gelişmiş beyin büyümesi gözlemleri, boylamsal MRI çalışmalarından onay beklemektedir. Ayrıca, eğer beyin gelişim oranı gerçekten hızlanmış ise, burada normal nörogelişimsel süreçlerde mi bir artış var yoksa tamamen mi anormallik var sorusuna cevaplar arayan ek çalışmalara ihtiyaç vardır.

 

Beyin Büyüklüğündeki Artış Eşit Olarak Boz Madde ve Ak Madde İçerir mi?

Herbert ve arkadaşları [23] tarafından kabul edilen bir diğer göze çarpan teori, otizmli çocuklarda görülen anormal beyin büyümesinin, boz madde değil de, orantısız bir şekilde artan ak madde tarafından belirlendiğini savunmaktadır. Gerçekten de çok küçük çocuklarla (1.5-4 yaş) [19,20] yapılan iki çalışma, boz madde değil de ak madde de büyük artışlar olduğunu göstermiştir (Figür 2b,c). Fakat yinede çocukluk ve ergenlik döneminde de bu artışların devam edip etmediği belirsizdir [24, 27, 28].

Boz madde hacmiyle ilgili kanıtlar, boz madde genişlemesinin ak maddeye göre hayatın ilk zamanlarında daha az olduğunu gösterse bile, bu artış yetişkinliğe kadar devam edebilir (Figür 2b). Erken çocukluktan ergenlik ve yetişkinlik dönemine kadar inceleme yapmış olan dört çalışma, boz madde de %6-%12 genişleme olduğunu görmüştür [20,24,27,28]. Spektroskopi ve T2 relaxometry gibi boz ve ak maddenin mikroyapısal yanını ölçen görüntüleme teknikleri, gelecekte ak ve boz madde anormalliklerinin etiyolojisini anlamamızda yardımcı olacaklar.

Difüzyon tensor görüntüleme (DTI), ak maddenin bütünlüğünü incelemeyi amaçlayan bir görüntüleme tekniğidir. Frankziyonel anizotropi (FA) ise bir vokseldeki suyun eş zamanlı hareketini ölçer; yüksek FA değerleri daha yoğun ve düzenli beyin yapısı olduğunu gösterir. Büyük çocuklar ve yetişkinlerde uygulanan iki çalışma, FA’da görülen serebral ak maddenin [29,30] azalması, korpuz kallasum genunun yakınında ve kendisindeki azalmayla tutarlı olduğunu gösterir. Son DTI ve karpus kallasum üzerine yapılan hacimsel çalışma, karpus kallasumdaki %14’lük azalmayı genu ve karpus kallasumun arka ucundaki azalmış FA ile ilişkilendirmektedir [31]. Öte yandan, yürümeye henüz başlamış[32] otizmli çocuklarla yapılan, FA ve diğer difüzyon ağırlıklı değişkenlerde farklılık bulan bir çalışma ak madde olgunluğunda bir artış gözlemlemiştir.
Figür 2. Var olan MRI literatürünü baz alarak otizm ya da otizm spektrum bozuklukları ve normal gelişim arasındaki yüzdelik fark (a) toplam beyin hacmi, (b) boz madde ve (c) ak madde eğrileriyle açıklanır. Sadece kontrol ve otizm vakaları arasındaki direkt istatiksel karşılaştırılmalar kullanılmıştır. İstatiksel olarak geçerli farklılıklar (p < .05) renkli bir daire çevresinde siyah ana hat ile gösterilmiştir. Daha sonraları daha geniş çaplı çalışmalara dahil edilen çalışmalar buraya dahil edilmemiştir. Karşılaştırma amacıyla, mümkün olduğunca sadece erkeklerden gelen veriler kullanılmıştır. Sparks 2002 [21] ve Schumann 2004 [25] hariç, toplam beyin hacmi ölçümü beyin çekirdeği ve serebellumu içerir. Hazlet 2005 [19]’a göre otizm vakaları ve normal gelişen kontroller (gelişimsel gecikme gösterenler dahil değildir) arasındaki yüzdelik farklılıklar gösterilmiştir. Schumann 2004 [25], yüksek fonksiyon gösteren otizm (düşük fonksiyon ya da Asperger sendromu değil) ve normal gelişim gösteren kontroller, göstermiştir. Hazlett 2005 [19]’e göre toplam boz madde farkı sadece sol hemisfer için önemlidir. Hazlet 2006 [28]’e göre bütün ak madde değil, serebral ak madde normal gelişim gösteren kontrollerde daha büyüktür. Aylward 2002 [22]; Courhesne 2001 [20]; Hardan 2001 [46]; Hazlet 2005 [19]; Hazlet 2006 [28]; Herbert 2003 [23]; Lotspeich 2004 [27]; Palmen 2005 [24]; Piven 1996 [26]; Schumann 2004 [25]; Sparks 2002 [21].

 

Gri ve Boz Madde Farklılıklarında Herhangi Bölgesel bir Özgünlük Var mıdır?

Ak ve boz maddedeki genişlemelerin frontal, temporal ve parietal lopta olduğu bilinse de en büyük ve tutarlı genişlemenin frontal lopta olduğu bildirilmiştir [24,28,33,34]. Frontal loPlar içerisinde tutarlı bir bölgesel özgüllük ortaya çıkmamıştır. Daha büyük artışların dorsolateral prefrontal ve medial frontal korteks [34,35] te görüldüğüne dair bazı kanıtlar olsa da, farkın olmadığını ya da orbitofrontal kortekste [36,37] azalmanın olduğunu gösteren çok tutarlı olmayan çalışmalar mevcuttur. Bu tutarsızlıkların bazıları, frontal kortikal bölgelerin tanımındaki farklılıklardan ortaya çıkmıştır. Anormal beyin gelişimin inceleyecek sistematik bir yaklaşım kazanmak için bu literatür gelişimsel nöropataloji alanındaki eksikliğe dikkat çekmektedir.

Bazı MRI çalışmaları, sulkal kalıplar, kortikal şekil ve kortikal kalınlık gibi serebral korteksin diğer yönlerini incelemektedir. Sylvian fissür, üst temporal sulkus, intraparietal sulkus ve alt frontal girus tarafından kortikal şekildeki anormallikler tanımlanmıştır [38,39]. Kortikal kalınlıkla ilgili iki çalışmadan biri 8 ve 12 yaşları arasında parietal ve temporal kortekslerdeki [40] artışın tüm serebral korteks üzerindeki kortikal kalınlığın artışına neden olduğunu, diğer çalışma ise yetişkinlerin frontal, parietal ve temporal bölgelerinde [41] incelme olduğunu savunmuştur.

 

Postmortem Kortikal Nöropataloji

Yukarıda bahsedildiği gibi, MRI çalışmaları otizmli küçük çocukların beyin büyüklüklerinde artış görüldüğünü, bu artışı da ergenliğe kadar anormal büyümenin takip ettiğini göstermiştir. Bu bize otizmin nöropatalojisi hakkında ne söyler? Eğer beyin büyükse, daha mı çok nöron, glia, sinapslar, vb vardır? Eğer beyin büyüklüğündeki farklılık yetişkinliğe kadar devam etmiyorsa, bu anormal büyüme yörüngesinin nöropatalojik olarak altında yatan nedir? Daha bol ve yüksek kaliteli postmortem dokuların bulunması, stereolojik metotlar gibi modern nöroanatomik tekniklerin nöronları sayması ve in situ hibridizasyonun genlerin ifade düzeylerini değerlendirmesiyle, gelecekte yukarıdaki sorulara cevap vermek mümkün olacaktır.

Bugüne kadar, otizmin kortikal nöropatalojisi ve kalitatif çalışmalarla ilgili sadece birkaç araştırma yayınlanmıştır. Bunların yanında, Kemper ve Bauman [13], 6 otizm vakasının (5/6 sında mental retardasyon, 4/6 sında ise epilepsi) bulunduğu bir çalışmada kalitatif nöropatalojik bir incelemeyi ilk yapanlar arasındadır. Kemper ve Bauman’a göre, alışılmadık görünümlü ve kötü lamine edilmiş anterior singulat korteks, serebral korteksteki tutarlı anormalliğin görüldüğü tek yerdir. Bailey ve arkadaşları [12], mental retardasyona da sahip altı ve epilepsisi olan dört otizm vakasını ve yedi kişiden oluşan kontrol grubunu kalitatif bir şekilde incelemiştir. Altı otizm vakasından dördünde kortikal disgenesis, ayrıca kortikal kalınlık, yüksek nöron yoğunluğu, moleküler seviyede bulunan nöronlar ve düzensiz katmerli kalıplar gözlemlenmiştir. Üç otizm vakasında da ektopik boz madde ve ak maddede artan ak nöron sayısı görülmüştür.

 

Neokorteksin Sütunlu Yapısında Değişiklikler: Minisütun Hipotezi

Bu kavrama artan ilgi üzerine Casanova ve arkadaşları [42-44], otizmli bireylerde anormal sayı ve genişlikte sütunların (1. kutu) bulunduğunu öne sürmüşlerdir. Sadece 14 otizm vakasıyla (9’u kiriz geçiren, en az 10’u mental retardasyona sahip), farklı teknikler [42,44] kullanarak kortikal tabaka III’teki minisütun patalojisini incelemek amacıyla 3 bağımsız çalışma yapılmıştır. Bu 3 çalışmadan en tutarlı sonuç, dorsolateral prefrontal korteks ya da Brodmann’ın bölgesi 9 (BA)’nde görülen minisütunlarda (sadece III. Tabaka çalışılmıştır) sütunlar arası genişliğin azalmasıdır. Casanova ve arkadaşları [44] tarafından nöronal yoğunluğun arttığını gösteren bu sonuçlar, otistik korteksin BA 9’unda sayıca daha çok nöron bulunması gerektiğini savunur. Sütunlar arası daha dar bir nöropil bölgesinde, BA 9 nöronlarının dendritik arborizasyonunda bir düşüş görülebilir. Bu tür nöropatalojik sorular, sistematik stereolojik method kullanarak yapılacak analizlere hazırdır.

 

Kutu 1. Beyin gelişimi ve minisütunlar

Yüzyılı aşkın bir süredir, nöroanatomistler neokorteksin sütunlu yapısına dikkat çekmekteler [70]. En küçük sütun “minisütun” ya da “microsütun” [71,72] olarak adlandırılmaktadır. Minisütun, hücre gözdelerini, özellikle neokorteksin III. ya da V. Y tabakasında istifler (Figür le, [73]’ten alınmış). Nöronların dikey düzenlerinin önemi hala bir tartışma konusu olsa da [71], Mountcastle’ye göre minisütunlar beynin temel fonksiyonel birimidir [74]. Minisütun oluşumu, potmitotic nöronların radyal glial düzen boyunca doğrusal diziler içinde yükseldiği, erken kortikal gelişimiyle ilişkilendirilir [75]. Figür la-c, 6 ve 24 aylıkken BA 9 hücre gözdesi boyanan bölümlerdir. Golgisi lekeli bölümler , yıllar boyu aynı kortikal bölgedeki dentrik büyümeyi gösterir. Hayatın ilk yıllarında, denritik büyümede çarpıcı bir artış görülür. 2 yaş civarında, minisütunlar korteksin belli bir bölgesindeki düşük hücre yoğunluğuyla mesafe bırakırlar. Korteksin bazı katmanları boyunca uzanan dentritik demetleri ve aksonal fasicles minisütunlar arasındaki boşluğu doldurur [70-72]. Casanova ve arkadaşları [42-44], otistik bir beynin minisütunlarının temel düzenindeki karışıklığa makul bir soru sormaktadır. Başlangıçta alınan veriler, tabaka 3’teki sapkın sütun yapısının hücre gözdesinde daha az yer tuttuğunu göstermektedir (Figür 1d).

 
Figür 1. Otizmde muhtemelen değişen neokortikal düzenin özellikleri.

Serebellumun Nöropatalojisi

Geniş bir yaş çeşitliğine sahip otizmli bireylerle yapılan beş MRI çalışması, kontrol grubuna göre otizmli bireylerin serebellumunun daha geniş olduğunu göstermiştir [45]. Diğer yandan, serebellumun hacmindeki bu artış, tek bir istisna dışında toplam beyin hacmiyle orantılıdır. Bu istisna, bu farklılık serebrumda görülmektedir [46]. 3 yaşından küçük çocukları inceleyen sadece bir yayınlanmış araştırma vardır, ve bu araştırmada otizme karşı risk grubundaki ve kontrol grubundaki çocuklar [19] arasında serebellar boyut açısından hiçbir fark bulamamıştır. Toplam serebellumun aksine, otizmli bazı bireylerde [47,48] beyinciğin orta lobu biraz daha küçük görünmektedir. Beyinciğin ön lobunun büyüklüğü hakkındaki ancak bir çalışmanın, katılımcı başına tek bir midsagittal bölümden ölçüm alarak geçerlik kazanması zordur. Aynı laboratuardan çıkan sonuçlar otizmli bireylerin beyinlerinin ön lobunun, kontrolden grubundan [48] ya daha küçük ya da daha büyük olduğunu, otizm fenotipindeki [49] heterojenlikten dolayı büyüklük farklılıklarının olası olduğunu göstermektedir. Bunların yanında, serebellar vermal hipoplazisi otizme özel olmasa dahi çoğu gelişimsel ve psikiyatrik hastalıkta ve/veya mental retardasyonda görülmektedir [47,50].

Serebellum da, postmortem otizm çalışmalarında önemli bir ilgi alanı haline gelmiştir. Literatürdeki serebellumun çalışıldığı 24 postmortem otizm vakasından 19 (ya da % 79)’unda, özellikle beynin yarım kürelerindeki [12,13,51,52] Purkinje hücrelerinin yoğunluğunda azalma görülmüştür. İlginç bir şekilde, henüz yapılan bir çalışma otizmli bireylerde serebellar Purkinje hücrelerinde GAD67 mRNA dışavurumunun %40 daha az olduğunu göstermiştir [53]. Daha az Purkinje hücre sayısı ve yoğunluğuyla ilgili bu gözlemlerin Purkinje hücrelerini yansıtacak sterelojik nöron sayma yöntemleriyle teyit edilmeyi beklemektedir.

Otizmde genişlemiş bir serebellumun olduğunu savunan MRI bulgularına karşın postmortem çalışmalar daha az Purkinje hücrelerinin olduğunu savunmaktadır ve bazı faktörler yüzünde bu iki ayrı yargının karşılaştırması imkansızdır. Mental retardasyonu da olan 24 beyinden 22’si postmortem çalışmalarda incelenmiştir [12,13,51,52]. Beyinlerin yaklaşık yarısı epilepsisi bulunan ve bazıları da antikonvülsif ilaç alan – ki bunlar Purkinje hücrelerine zarar verir- bireylerdendir. Buna karşın, çoğu MRI çalışmaları yüksek fonsiyonalitesi olan otizmli bireyleri içerir, hatta epilepsisi olan katılımcıları çalışmalarına sokmaz. Bu yüzden, bu iki birbirinden çok farklı katılımcı kohortu farklı tekniklerle çalışılmak zorundadır.

Amigdalanın Nöropatalojisi

Otizmli erkek çocuklarda amigdalanın (Figür 3) geç çocukluk [21-25] dönemine kadar erken bir büyüme göstererek anormal bir gelişim süreci izlediği görülmüştür. Sparks ve arkadaşları [21] otizmli genç çocukların (36-56 ay arası) amigdalalarında %13 ve % 16 arası değişen bir büyüme bulmuştur. Yapılan son çalışmalar gösteriyor ki amigdala büyümesi çok şiddetli bir anksiyete [54], ve kötü sosyal ve iletişimsel becerilerle [55] ilişkilidir.

Schumann ve arkadaşları [25] 8-10 yaşındaki erkek çocuklarının amigdalalarını incelemiştir ve değiştirilmiş bir gelişim sürecinin kanıtını bulmuştur. Kontrol grubuna göre, 8 ve 12 yaşları arasındaki otizmli erkek çocuklarının amigdalaları %15 oranında genişlemiştir. Fakat 13 ve 18 yaşları arasındaki katılımcılar arasında hiçbir fark yoktur. Normal gelişim gösteren erkeklerde 8 ve 18 yaşları arasında amigdala %40 büyüme gösterirken, bu büyüme şekli otizmli çocuklarda görülmez.

 

Bu bulgular boylamsal bir çalışma tarafından teyit beklemesine rağmen otizmli çocukların amigdalaları daha büyük görünmekte, fakat normal gelişim gösteren çocuklarda görülen ergenlik öncesi amigdalada büyüme otizmli çocuklarda görülmemektedir. Geç ergenlik, yetişkinlik ve geniş bir yaş çeşitliliği gösteren Normal gelişim gösteren katılımcıların bulunduğu araştırmalar amigdala büyüklüğünde hiç [56] ya da çok az [57-59] bir fark bulmuşlardır.

Kemper ve Bauman [13] amigdalanın mikroskopik bütünlüğündeki anormalliği ilk görenlerdir. 9-29 yaşları arasındaki (5/6 sı mental retardasyonlu, 4/6 sı epilepsili) altı postmortem otizmli vakada yapılan kalitatif gözlemler gösteriyor ki otizm vakalarındaki amigdalaların çekirdeklerindeki nöronlar, yaş bakımından eşitlenmiş kontrole göre olağandışı küçük ve daha yoğundur. Schumann ve Amaral [60] amigdaladaki nöronların sayı ve büyüklüğünü (Figür 3) tahmin etmek amacıyla bir çalışma yürütmüşlerdir. Çalışmada epilepsisi olmayan 10-44 yaşları arası dokuz otizm vakası ve on normal gelişim gösteren yaş bakımından eşitlenmiş erkeklerden oluşan kontrol grubu kullanılmıştır. Otizm grubunun amigdala ve yanal çekirdeğinde (lateral nucleus) kontrol grubuna göre büyük bir fark göstererek daha az nöron bulunmuştur. Kemper ve Bauman [13]’ın savunduğu gibi nöron yoğunluğunda artış ve nöron büyüklüğünde azalma görülmemiştir.

Eğer amigdalanın nöron sayısındaki azalma otizmin geçerli bir özelliği olsaydı, bu bulguları nasıl açıklayabilirdik? İki hipotezle açıklayabilirdik: (i) erken gelişimde daha az nöron ortaya çıkmıştır, ya da (ii) önce normal ya da aşırı nöron ortaya çıkmıştır ama yetişkinlik boyunca bunlardan bazıları elenmiştir, ki bu açıklama MRI çalışmaların savunduğu erken çocuklukta daha geniş amigdala olduğu hipoteziyle tutarlıdır. Maalesef ki, henüz bu hipotezleri savunacak ya da reddedecek bir kanıtımız yok.

 

Diğer Beyin Bölgeleri

Otizmin etkileyebileceği diğer beyin bölgeleriyle ilgili araştırmalar (Figür 1) çok sınırlıdır. Talamus [61-63] ve bazal ganglion [64-67]’da anormallik olduğunu kanıtlayan çok az MRI çalışması vardır, hiçbir postmortem çalışması yoktur. Kaudat nükleustaki genişlemenin ergen ve genç yetişkinlerde tekrarlayıcı ve ritüalistik davranışlarla ilişkili olabileceğini gösteren kanıtlar vardır [64,65]. Ayrıca, birbiriyle tutarlı olmasa da (Ref. [45]’e bak) hipokampüsün hem hacim [25] hem de şeklinde anormallikler olduğunun kanıtları vardır. Postmortem çalışmalarda, Kemper ve Bauman [13] bütün otizmli vakaların hipokampüsünde artmış hücre paketleme yoğunluğu ve daha küçük nöronlar olduğunu bildirmişlerdir. Öte yandan, bu bulgu beş otizm vakasından sadece birinde artmış hücre paketleme yoğunluğu bildiren Bailey ve arkadaşları [12] tarafından tekrarlanamamıştır.

 

Buradan Nereye Gideceğiz?

Otizm spektrum bozuklukların temel özelliklerinin kendini göstermesindeki çeşitlilik, bu hastalıklara eşlik eden komorbit hastalıklar, ve postmortem ve MRI çalışmalarında kullanılan küçük örneklem ele alındığında, grup farklılıklarının tespit edilmiş olması dikkat çekicidir. Bu yüzden, eğer net bir patoloji bir kez daha ortaya çıkarsa hastalığın farklı fenotiplerinin analizlerde faktör olarak kullanılması şaşırtıcı olmayacaktır.

 

Otizmin nöroanatomisini açıklama çabaları bebeklik döneminde açıkça görülür. Bu alan hem Golgi metot gibi klasik tekniklerin uygulanmasından hem de insituhibridizasyon ve tek hücre PRC gibi modern moleküler nöroanatomik prosedürlerden yararlanır. Daha sistematik ve kantitatif çalışmaların istisnadan çok bir norm haline gelmesi şarttır. Bütün bu çalışmalar yüksek kalite ve sayıda postmortem beyin örneklerinin paylaşımı üzerine kuruludur. Bu bağlamda, Otizm Doku Programı gibi, takviye sağlanmış ulusal çabalar desteklenmelidir.

Yayılmacı olmayan görüntüleme tekniklerinin daha iyi fenotiplerin olduğu daha geniş topluluklara uygulanması önemlidir. Daha küçük bir yaşta başlayan ve kesitsel değil de boylamsal olan görüntüleme çalışmaları desteklenmedir. Otizm anormal beyin yapısı ve bağlantılarını da içerdiği için yayılmacı olmayan teknikler beyin bağlantısı ve beyin fonksiyonunu da araştırmalılardır. Birileri otizmin nöropatalojisiyle ilgili gerçek sırların henüz ortaya çıkmadığına inanıyor. Bu da araştırmaları daha kritik ve heyecan verici bir duruma sokuyor.

David G. Amaral, Cynthia Mills Schumann ve Christine Wu Nordah

The M.I.N.D. Enstütüsü, Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Departmanı, University of California Sinirbilim Departmanı , University of California, San Diego

Çeviri;

İpek Kerestecioğlu

Düzenleme;

Merve Turan – Nihan Ayyıldız

%d blogcu bunu beğendi: