hd porno porno hd porno porno

Category: İşitme Konuşma Eğitimi

Doğuştan sağır kadın ilk defa duymaya başlayınca gözyaşlarına boğuldu

Doğuştan sağır kadın ilk defa duymaya başlayınca gözyaşlarına boğuldu VIDEO Jo Milne Cuma, 28 Mart 2014 13:51   İngiltere’nin Birmingham kentindeki bir hastenede ameliyat olan Usher Sendromu hastası 40 yaşındaki Joanne Milne kulağına takılan koklear protezi ile ilk defa sesleri duymaya başladığı anlar izleyenleri duygulandırdı.

Joanne-Milne Joanne Milne’nin annesi tarafından çekilen görüntülerde odyoloji uzmanının haftanın günlerini okumaya başlaması ile ilk defa sesleri duymaya başlayan Joanne Milne göz yaşlarına boğuluyor. Doğuştan beri tamamen sağır olan Joanne Milne sesleri çok yüksek duyuyor ancak daha sonra beyninin seslere adapte olması bekleniyor. Devamını Oku

İşitme Engellilerin Eğitimdeki Yöntemler

İşitme engelli bireylerin iletişimini geliştirmeye, konuşma dili kazandırmaya yönelik birçok yöntem vardır.

Sözel İletişim Yöntemi (Oral)
± Bu yöntemin dayandığı temel ilke, işitme engelli kişinin işitenlerin dünyasında yaşamını sürdürebilmesi için, en yaygın iletişim biçimi olan sözel dili öğrenmesi gerektiğidir.

 

± İşaret dilinin öğrenilmesinin konuşma öğrenimine kıyasla daha kolay olması sözel dil gelişimini engelleyebileceği için sözel iletişim yönteminde işarete yer verilmez.

± Bu yöntemde işitme eğitimi, dudaktan okuma ve konuşma öğretimine ağırlık verilir.

± İşitme engelli bireyi, ana dilini konuşabilir ve konuşulanı anlayabilir hale getirmeyi amaçlayan bir yöntemdir.

± İşitme duyusu, bu yöntemde dil edinimi için temel duyu olarak kullanılır.

± Bu yöntemde işitme engelli çocukların gecikmeli de olsa işiten çocuklarla aynı dil edinim süreçlerini izleyeceği kabul edilir.

± İşitme engelli çocukların yakın çevrelerindekilerle anlamlı etkileşime girerek dillerini geliştirebileceklerine inanılır.
Doğal işitsel sözel yöntem, sözel iletişim yönteminin bir türüdür ve işitme engelli bireylerde konuşmanın geliştirilmesi, bu yöntemin temel hedeflerinden biridir. Doğal işitsel sözel yöntem, çocukların varolan işitme kalıntılarından yararlanarak, işitme kaybına uygun cihazların kullanılmasıyla, doğal ve etkileşimci ortamlarda konuşma ve dil gelişimini sağlamayı amaçlar. Ancak bu yöntemde erken teşhis, erken cihazlandırma, işitme kaybına uygun cihaz kullanımı, cihaz kullanımında sürekliliği sağlama ve erken eğitim büyük önem taşımaktadır. Dilin öğretilemeyeceği, doğal ortamlarda kazanılabileceği savunulur. Ayrıca bu yöntemde ailenin eğitime doğrudan katılımı ve ailenin bilinçlendirilmesi vazgeçilmez bir unsurdur. Bu yöntem işaret yöntemini kullanmayı, abartılı görsel ipuçlarını içeren jest ve mimiklerini reddeder. Ancak normal konuşma akışı içinde doğallıkla kullanılan jest ve mimikler, vücut dili ve dudaktan okuma gibi görsel ipuçlarını destekler. Bu yöntemde dinleme becerisinin kazandırılması ve sesin algılanması çok önemlidir. Sesi fark etme, yerini belirleme, sesin ayırt edilmesi, seslerin sınıflandırılması ve aralarında bağlantılar kurulması ise, dinleme becerisinin gelişiminde önemlidir.

İŞARET YÖNTEMİ (Manuel)

 

± Duygu ve düşünceler, nesneler, belli bir dilin harfleri veya konuşma sesleri, beden hareketlerinden oluşturulan ve görsel olarak algılanan işaretlere benzetilmeye çalışılarak iletişim sağlanır.

± Özellikle çok ileri derecede işitme kaybı olanlar tarafından kullanılan bir iletişim şeklidir.

± Kolay öğrenilen bir yöntem olmakla birlikte, toplumda işaret dilinin bilinme düzeyi göz önüne alındığında, işitme engelli bireyin, çevreyle iletişiminde zorlanmasına ve toplumdan uzaklaşmasına sebep olabilmektedir.

± İşaret dilinin ilden ile, okuldan okula, sınıftan sınıfa ve hatta öğretmenden öğretmene farklılık gösteriyor olması ve kullanılan işaret sisteminde belli bir standardın olmayışı, bu yöntemle ilgili olarak yaşanan bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

İşaret dili: Bazı nesne ve fikirlerin işaretlerle anlatılmasından oluşur. İşaret dili, konuşulan dillerin yapılarından farklı bir gramatik yapıya sahip bir dil olarak işaretlerle (el, kol biçimleri, hareketler) ifade edilen bir iletişim sistemidir. İşaret dili daha çok doğuştan engelli olup eğitim görmemiş işitme engelli bireylerin kullandığı bir yöntem olarak bilinmektedir.

 

Parmak alfabesi: Belirli bir dilin harflerini parmaklarla görülür hale getirmeye dayanır. Bu yönteme göre işitme engelli kişi parmaklarıyla havada yazı yazarak iletişim kurar. Daha çok yazı dilini bilenler tarafından kullanılır. Bu yöntemin etkililiği, o dilin harflerinin parmakla anlatıma uygun olmasına bağlıdır.

 

Belgili (işaretli) konuşma: Dilin konuşma seslerini elle belirtmeye dayanmaktadır. Her ses için bir özel işaret kullanılmaktadır.

 

 

 

TOTAL YÖNTEM

± İşitme engelli bireylerin kendi aralarında ve diğer insanlarla en etkili iletişimi kurabilmelerinde işitsel, sözel ve işaret yöntemi gibi toplumda geçerli tüm iletişim biçimlerinin birleşiminden yararlanmasını amaçlayan bir yöntemdir.

± Bu yöntemin temelini, yöntemin bir araç olduğu ve aracın amaçlarla uyum içinde olması gerektiği düşüncesi oluşturmaktadır.

± Burada belli bir çocuğa hangi yöntemin daha uygun olduğunu belirlemedeki hedefin, çocuğun ihtiyaçlarını en uygun biçimde karşılamak olduğu belirtilmektedir. Yani bu yöntem bireysel farkların ve bireysel ihtiyaçların önemini vurgulamaktadır.

± Ancak, yöntemin uygulanmasında belli bir standardın olmayışı iletişimde sorunlara sebep olmaktadır. İşitsel, sözel ve işaret yöntemlerinin kim tarafından, nasıl uygulandığı sorularına verilecek net cevaplar, belli bir standardın oluşması açısından önemlidir.

 

İKİ-DİL YÖNTEMİ (BILINGUAL)

 

± İşitme engellilerin eğitiminde, yeni sayılabilecek bir yöntemdir.

± Genel olarak erken yaşlarda, iki dilin eşzamanlı olarak öğrenilmesine dayanır.

± İşitme engellilerin eğitimi açısından bakıldığında işaret dilinin ilk dil, sözel dilin ikinci dil olarak öğrenilmesi şeklinde tanımlanabilir. Burada herhangi bir dilin, diğerine üstünlüğü söz konusu değildir.

± Yöntemin çıkış noktalarından biri, işitme kaybından kaynaklı “işitme engellilerin” engelli olmadıkları, kendilerine ait ayrı dilleri ve kimlikleri olan bir alt grup olduklarına yönelik düşüncelerdir.

± İşaret dilinin işitme engelli bireyin iletişim ve ihtiyaçlarını karşılayacak bir anadili olduğu ve işitme engelliler tarafından tercih edildiği savunulmaktadır.

± İşitme engellilerin sözel dili de öğrenmeleri gerektiği çünkü, günümüz dünyasında birçok bilginin yazılı biçimde sunulduğu ve okuma yazma bilmemenin kişinin toplumda engelli olarak nitelendirilmesi ile sonuçlanabileceği ileri sürülmektedir.

± İşaret dili yetkin bir şekilde konuşulmaya başlandıktan sonra, sözel dilin, özellikle de okuma yazma boyutunun öğretilmesi gerekmektedir.

± Bu yaklaşımda, çocuğun (1 yaş gibi) erken bir yaşta işaret dilini öğrenerek, iletişim boyutundaki tüm sorunlarının çözümlenerek akademik bilgilere hazır bir hale gelmiş olacağı düşünülür.

İşitme engelliler eğitim


İşitme engelli çocukların eğitimi konusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaklaşımı ve bu konudaki düzenlemeler nasıldır?
Özel eğitim okullarında işitme engellilere okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde eğitim verilmektedir. Okul öncesi eğitimi dışında her kademede, işitme engelli öğrenciler yatılı ve gündüzlü olarak eğitim görmektedirler. İşitme engelli çocukların okul öncesi eğitimlerinde, çocuklara günlük yaşamda gerekli bazı temel davranışlar kazandırılmakta ve çocuklar ilköğretime hazırlanmaktadır. Ayrıca işitme engelli öğrencilerin normal okullarda akranlarıyla birlikte eğitim görmelerine de önem verilmektedir. “Kaynaştırma” olarak tanımlanan bu uygulamaların yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. Böylelikle akranlarıyla sosyal ve duygusal yönden hayatı paylaşımları sağlanmaktadır.

İşitme engelli çocukların eğitimlerinde ortam düzenleme, eğitimin kalitesini büyük ölçüde etkilemektedir. Sınıfların yalıtımı, uygun araç-gereç ile donatımı ve çocukların ferdî grup işitme cihazları ile eğitim faaliyetlerine katılımları esastır. Bakanlığımız işitme engelliler okulları ve işitme engelliler özel sınıflarının uygun eğitim ortamlarına kavuşturulması yönünde yürüttüğü çalışmaları devam ettirmektedir. İşitme engelliler ilköğretim okullarında dudaktan anlama ve ses eğitimi çalışmaları, Türkçe dersi içinde ve çocukların davranış gelişimlerine uygun olarak düzenlenmektedir.

İşitme engelliler ilköğretim okullarından ve özel sınıf kaynaştırma programından mezun olan öğrencilerden durumu uygun olanlar İşitme Engelliler Çok Programlı Liselerine veya Endüstri Meslek, Ticaret Meslek ya da Kız Meslek Liselerine Bakanlığımızca sınavsız olarak yerleştirilmektedir. İstanbul, Kayseri, İzmir, İçel, Ordu, Trabzon, Isparta ve Afyon-Bolvadin’de işitme engellilerin eğitimi için çok programlı lise uygulamasına başlanmıştır. Bu okullarımızda öğrencilerimize akademik eğitimin yanı sıra meslek eğitimi de verilmektedir.

İşitme Engelli Çocuğu Olan Ailelerin İzlemesi Gereken Süreç Nasıldır?

İşitme engelli çocuğu olan aileler hastanelerden işitme engeliyle ilgili aldıkları raporla oturdukları yere en yakın Rehberlik ve Araştırma Merkezine başvururlar. Rehberlik ve Araştırma Merkezinde işitme engelli çocukların eğitsel durumlarıyla ilgili olarak inceleme raporları düzenlenmektedir. Rehberlik ve Araştırma Merkezince gerekli belgeler düzenlenerek yerleştirme için İl/İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gönderilmektedir. Yerleştirme, İlköğretim ve Özel Eğitim Yönetmeliklerine göre yürütülmektedir. Okul yönetimlerinin bu konudaki keyfi tutumları İl/İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce takip edilmektedir.
Ülkemizde Kaç Tane İşitme Engelliler Okulu Var? Sizce Bu Sayı Yeterli mi?

Ülkemizde 48 tane işitme engelliler ilköğretim okulu ile 8 tane İşitme Engelliler Çok Programlı Lisesi bulunmaktadır. Öğrenciler kaynaştırma eğitiminden yararlanamayacak durumda ise ve bulunduğu yerde de işitme engelliler okulu yoksa kontenjanı müsait olan en yakın işitme engelliler okuluna yerleştirilmektedir.

Ülkemizde Eğitim almak isteyip, eğitim alamayan işitme engelli öğrenci bulunmamaktadır.

Ülkemizde, Eğitim Çağındaki işitme Engelli Çocukların Sayısı/Oranı Nedir?

Uluslar arası ölçek olarak kabul edilen engelli nüfusun genel nüfusa oranı olan %14 oranında ve 1997 Genel Nüfus Sayımı Sonucuna göre, işitme engellilerin genel nüfusa oran %0.6 olup tahminen engelli sayısı 377.193’tür. Bu oranlara göre işitme engelliler alanında 135.500 öğrenim çağında nüfusumuzun varlığı tahmin edilmektedir.

Türk Milli Eğitim Sisteminde İşitme Engelli Çocukların Eğitimine Ne Zaman / Kaç Yaşında Başlanıyor?

Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler İlköğretim Okulunda (proje okulu) 4 yaşında eğitime başlanılmaktadır. Diğer işitme engelliler ilköğretim okullarında ise hazırlık sınıfı hariç normal öğrencilerle aynı yaşta ilköğretime başlanılmaktadır.

İşitme Engelli Çocuklara Özel Eğitim Kaç Yaşma/Ne Zamana Kadar Veriliyor?

İşitme engelli çocuklara örgün eğitim kurumları içerisinde 18 yaşına kadar eğitim verilmektedir.

İşitme Engelliler Okullarının Bulunmadığı Yerlerde Çocuklar Eğitimden Nasıl Yararlanıyor?

İşitme engelliler okullarının bulunmadığı yerlerde işitme engelli öğrenciler kaynaştırma eğitiminden faydalanmaktadırlar. Durumu kaynaştırma eğitiminden yararlanmaya uygun olmayanlar ise en yakın parasız yatılı işitme engelliler ilköğretim okuluna devam etmektedirler.

İşitme Engelliler Dosyasını Mutlaka Ziyaret Ediniz 

İŞİTME ENGELLİ ÇOCUĞUN SOSYAL ÇEVRESİ İLE OLAN İLETİŞİMİ

M- İşitme Kayıplı Çocuğun Sosyal Çevresiyle Olan İletişimi
Tüm çocuklar okul döneminden önce, yaşıtlarıyla sınırlı bir etkileşim içinde bulunurlar. Paylaşımları ağırlıklı olarak oyun şeklinde olmaktadır. Tam olarak iletişim kurmayı, okul yıllarında öğrenirler. Her çocuk belirli kurallara uymayı öğrenmelidir. Okul dönemine kadar sürdürdüğü, nispeten bağımsız, yıllarındaki davranış özgürlüklerini bir kenara bırakmayı ve sosyal kurallara, toplum gereksinimlerine uygun davranma becerilerini kazanmalıdır. Bu noktada iletişim becerileri önem kazanır. İşitme kayıplı çocuğun sosyal çevresine uyumu ve iletişimi ile ilgili yaşadıkları sorunlar ve nedenleri aşağıda açıklanmıştır:
• İşitme engelli çocuklar için iletişim kurmak başlı başına zor bir süreçtir. Bu sebeple sözel ifadeleri kullanamadıkları gibi çoğu zaman uygun yüz ifadesi ve mimikleri de kullanmada başarısız olurlar. Çabaları genelde başarısızlıkla sonuçlanır. Duygularını davranışsal olarak belirtseler bile, sebeplerini açıklayamazlar.
• İletişim kurma çabalarındaki bu güçlükler, işitme engelli çocuklarda huysuzluk, aksilik nöbetlerine yol açar. Her ne kadar bu tür huysuzluk nöbetleri tüm çocuklarda görülse de, sıklık ve derece açısından, işitme engelli çocuklarda daha yoğundur. Bu nöbetler, yere yatma, tepinme, tekmeleme, çığlık atma, ağlama ve ısırma gibi davranışlarla kendini gösterebilir.
• İşitme engelli çocuklar ailede, aile bireyleri arasında, özellikle kardeş ilişkilerinde yalnız kalabilirler. Anne ve baba koruyucu bir tutum geliştirirken, kardeşler uygun iletişimsel davranışları geliştirmeyebilirler. Anne ve babanın aşırı koruyucu tutumunun sonucunda, işitme engelli çocukta bağımlılık gelişerek, olumlu benlik kavramı engellenir. Bu durum ise işitme engelli çocuğun diğer insanlarla iletişim kurmasını daha çok zorlaştırarak toplum tarafından reddedilen bir birey olarak yetişmesine neden olur ve çıkabileceği zor bir kısırdöngü içinde kalabilir.
• İletişimsel becerilerinin gelişmesi için, çocukların her şeyden önce, yaşıtlarıyla sosyal bir etkileşim içine girmeleri gerekmektedir. Sosyal etkileşim çocukta olumlu benlik gelişimini sağlayarak, kendini kabullenme ve başkalarını kabullenme duygularını güçlendirmektedir. Sosyal etkileşim, temel sosyal ihtiyaçların doyurulması için gereklidir. Güçlü bir sosyal etkileşimde olumlu benlik gelişiminin yanı sıra, bağımsız birey olma, paylaşma, işbirliği gibi toplumsal temel öğeler yerleşir.
• Normal işiten yaşıtları ile fiziksel yakınlık kurma, sosyal kaynaşma için yeterli değildir. İşitme engelli çocukların yaşıtlarına karşı, uygun bir şekilde iletişimi başlatmaya ve devam ettirmeye ihtiyaçları vardır. Ancak, sosyal iletişim ve etkileşim yeteneklerinden yoksun oldukları için konuşmayı başlatma ve devam ettirme, paylaşma ve birlikte oyun oynama gibi becerileri geliştirememektedirler.
• Dil kapasitesinin düşüklüğü iletişim kurma becerilerini zayıflatır, iletişim kurmadaki güçlük ise, temel olarak, sosyal becerileri olumsuz etkiler. Bu olumsuzluklar, saldırganlık ve içine kapanıklık gibi davranışlarla ortaya çıkabilmektedir.
• Sosyal uyumun temel bileşenlerinden biri olan sosyal davranışların gelişimi de işitme kaybından olumsuz yönde etkilenir. Bu olumsuzluk klinik boyutta, davranış problemleri olarak adlandırılır. İşitme engelli bireylerde, normal işiten bireylere göre daha sık oranda davranış bozukluklarına rastlandığını belirtilmektedir.
• İşitme engelinin sosyal etkileri göz önüne alındığında, sosyal uyum düzeyinin daha düşük olmasının temel etkenlerinden birisinin de, bireyin sağlıklı iletişim kuramaması olduğu söylenebilir. İletişim eksikliği, işitme engelli bireylerin kendilerini zaman içinde toplumdan izole etmesine sebep olur. Bu izolasyon, bireyin yalnız, utangaç ve içine kapanık olmasına yol açar. Kendilerini sosyal olarak geliştiremezler ve sosyal yeterlilik düzeyleri de buna bağlı olarak zayıf olur. İletişim becerisinin zayıflığı sosyalleşememeyi beraberinde getirir. Bu da, zayıf ya da tam olarak gelişememiş sosyal becerilerin geri kalmasına yol açar.
• Kaygı düzeyinin, bireyin hissettiği olumsuz duygu durumlarıyla bağlantılı olduğu bilinmektedir. Bu durumda, işitme engelli bireylerin de, iletişim kuramamaktan ve sosyal alanda yetersiz olmalarından kaynaklanan negatif bir duygu durumu içinde oldukları söylenebilir. Bu negatif duygu durumu da, kaygı düzeyinin artmasına yol açar.
• İşitme engelli bireylerin iletişim kuramamaları sonucunda, toplumdan yavaş yavaş koptukları ve içlerine kapandıkları daha önce belirtilmişti. İçine kapanıklık, içselleştirme davranışının tanımlaması içine girmektedir. Duygu ve düşüncelerini çevreyle paylaşmama, sosyal çevreden uzak kalma, kendini sosyal aktivitelerden çekme, içine kapanık bir bireyin temel özelliklerini temsil eder. Sosyal çevresiyle iletişim kurması desteklenmeyen işitme engelli bir çocuğun da, zamanla içine kapanması kaçınılmazdır. Kendini sosyal ortamlardan çekecek, iletişim kurmayacak, kendisi istemediği sürece, neler hissettiğini öğrenebilmek mümkün olmayacaktır.
• Davranış bozukluğu olarak adlandırılan içine kapanma, aşırı kaygı gibi davranışlar, çocuğun, diğer çocuklar tarafından tamamen reddedilmesine yol açmaktadır. İletişim kurabilmede zorluk çeken çocuk, çevresi tarafından da uzaklaştırılınca, iyice kendine dönmekte, grup ortamına katıldığı durumlarda ise saldırgan ve öfkeli olmaktadır.

İŞİTME ENGELİLERDE AİLE EĞİTİMİ

Aile eğitimi, işitme engelli çocuğun sözel dil gelişiminin istenen düzeyde olabilmesi için yapılan eğitim faaliyetlerinin öğretmen–ebeveyn-çocuk üçgeninde gerçekleşerek aile ile çocuğun iletişim kurma yöntemlerinin öğretilmesi sürecidir. Aile eğitimi çocuğun işitme kaybı tanısının konulması ile başlamaktadır.

“Çocuğun da işitme kaybı tanısı gören bir ailenin duyduğu tepkiler çok yoğun olup üzüntü, şok, özrü ya da çocuğu kabul etmeme, sürekli tıbbi çare arama, içine kapanma ve çocuk ile ilişkinin bozulması gibi çeşitli duyguları içermektedir. Başlangıçta duyulan şok, kabullenmeme ve derin depresyon anne ve babanın olumlu faaliyetlere girişmesini engelleyebilmektedir. [1] ( Tüfekçioğlu, Ümran. Farklı Eğitim Ortamlarındaki İşitme Engelli Öğrencilerin Konuşma Dillerinin İncelenmesi, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları,1998) Bu olumsuz duyguları yaşayan ailenin destek görmesi gerekmektedir.

Aileye işitme engeli, eğitim süreci, işitme cihazları… gibi konularda bilgi vermek gerekmektedir. Aile ne ile karşı karşıya olduğunu bilmeli ve hedeflerini doğru ve gerçekçi olarak belirlemelidir. Özel eğitimin temel prensiplerinden biri olan erken eğitim aileler içinde geçerli olmalıdır. Çocuğun mümkünse erken teşhisi ile aile eğitimi de başlamalıdır.

Okul öncesi yaş grubu çocuklarında oyun eğitimi ile başlanmalıdır. Aile ile çocuğun ortak ilgi, sıra alma ve göz kontağı kurma davranışlarının geliştirilmesi gerekmektedir. Aileye oyunun kuralları, iletişim kurarken dikkat edilecek hususlar anlatılmalıdır. Aileye çocuk için eğitim saatleri belirlemenin yanında gündelik hayata çocuklarını katmaları gerektiği belirtilmelidir. Buna örnek olarak annenin çamaşır katlarken çocuğu ile yapması, babanın tamir işleri ile uğraşırken çocuğu da bu aktiviteye katması ve yaptığı eylemin sözel dilini çocuğuna vermesi gerektiği anlatılmalıdır. Eğitimci yönlendirici olmalıdır.

İlerleyen yaşlarda tek kart, sıralama kart, hikaye bakma, eşlemeler, takvim çalışması, ev defteri ve günlük tutma aktiviteleri de yaşa uygun olarak verilmelidir. Aileye bu aktivitelerde nasıl soru soracağı, soru çeşitleri,  çocuğun cevabını düzgün gramer kurallarına göre geri vermesi gerektiği, nasıl bir yöntemle bu aktivitelerin yapılması gerektiği anlatılması gerekmektedir. Aile ve çocuk uygulama esnasında gözlenerek yanlışların düzeltilmesine yardımcı olunmalıdır.

Öğretmen okul çağındaki çocuklara ev defteri veya ev hikayesi aktivitesi vererek aile ve çocuk arasındaki paylaşıma yardımcı olacaktır. Ayrıca öğretmen sınıf içinde yaptığı aktiviteleri de ( iş kartları, hikaye bakma, takvim çalışması…)  aileye anlatarak çocuğun ödevlerini ailesi ile yapması sağlanmalıdır. Bu şekilde aile ile öğretmen arasında koordinasyon sağlanmış olacaktır. Aile eğitimi ailenin ihtiyacı devam ettiği sürece uygulanmalıdır.

Başlangıçta da belirtildiği gibi işitme engelli çocukların sözel dil gelişimlerinin yeterli düzeyde olabilmesi için gerekli şartlardan biridir. Ancak ülkemizde aile eğitiminin yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Bunun nedenleri ise okulların yatılı olması, özel eğitimcilerin sayısının az olması, ailelerin bu yönde bir taleplerinin olmaması, eğitimcilerin bu konudaki isteksizlikleri sayılabilir. Bunun yanı sıra aile eğitimi verilen kurumlarda yüksek başarı sağlandığı gözlenmektedir.

İŞİTME ENGELİ BİREYLERE AİLE REHBERİ

AİLE EĞİTİM REHBERİ
İŞİTME ÖZÜRLÜLER
İçindekiler
• Kulağın Yapısı ve İşitme Kaybı Nedenleri
• Kulağın Yapısı
• Nasıl Duyarız
• İşitme Kaybı
• İşitme Kaybının Dereceleri
• İşitme Kayıplarının Sınıflandırılması
• İşitme Kaybına Neden Olan Risk Faktörleri
2- İşitme Kaybının Teşhis ve Tedavisi
• İşitme Kaybının Teşhisi
• İşitmeyi Değerlendirme Yöntemleri
• İşitme Kayıplı Çocukların Değerlendirmesini Yapan Uzmanlar
• İşitme Kaybının Tedavisi
3- İşitme Cihazları
• İşitme Cihazının Kullanılması Gerekli Durumlar
• İşitme Cihazı Tipleri
• Yardımcı Dinleme Cihazları
• İşitme Kayıplı Çocuklarda İşitme Cihazı Kullanmaya Başlama Yaşı
• İşitme Kayıplı Çocuklar İçin İşitme Cihazının Önemi
• İşitme Kayıplı Bireylerde Koklear İmplant Uygulaması
4- Lisanın Kazanılmasından Önce ve Sonrasında Oluşan İşitme Kayıpları
5- İşitme Kaybının Çocuğun Gelişimine Etkisi
• Çocuğun İşitme Kaybı Derecesine Göre Konuşmayı Anlama Becerisi
• Tek Taraflı İşitme Kaybı Olan Çocukların Konuşmayı Anlama Becerileri
6- İşitme Engellilerin Eğitimi ve İletişim Yöntemleri
• İşitme Kaybı Derecesine Göre Çocuğun Özel Eğitim İhtiyacı
• İşitme Kaybı Derecesine Göre Uygulanan Eğitim Programları
• İşitme Kaybının Teşhisine Ailenin Verdiği Tepkiler
• Anne Baba ve Çocuk İletişimi
• İşitme Kayıplı Çocuğun Eğitim Değerlendirmesi
• İşitme Kayıplı Çocuğun Bulunduğu Ortamın Düzenlenmesi
• İşitme Kayıplı Çocuğun Dinleme Becerisini Geliştirmek İçin Temel Kurallar
• İşitme Kaybı Olan Çocuğun Konuşma Gelişimini Desteklemek İçin Öneriler
• İşitme Engelli Çocukların Eğitiminde Okul Seçimi
• Tek Taraflı İşitme Kaybı Olan Çocuğun Eğitimi
• İşitme Kaybı Olan Çocukların Eğitiminde Kullanılan Yöntemler
• İşitme Kayıplı Çocuğun Sosyal Çevresine Uyumu
• İşitme Kayıplı Çocuğun Sosyal Çevresiyle Olan İletişimi
7- Özürlü Birey ve Spor Eğitimi
• Çocukluk Dönemi ve Spor
• Sportif Aktivitelerin Motor Gelişim İçin Önemi
• İşitme Engellilerde Spora Başlama Yaşı
• İşitme Engelliler Spor Federasyonu
8- İşitme Engellilerde Büyüme, Gelişme ve Sportif Aktivitelerde Yaşanan Sorunlar
• Büyüme ve Gelişmeye Sosyo-Ekonomik Düzeyin Etkisi
• Büyüme ve Gelişmeye Psikolojik Durumun Etkisi
9- Yasal Düzenlemeler
10-İlköğretim Okulları
11-Meslek Liseleri
12-İşitme ve Konuşma Özürlülere Ait Sivil Toplum Örgütleri

1- KULAĞIN YAPISI VE İŞİTME KAYBI NEDENLERİ
İnsan tamamen duyularına bağımlı olarak yaşar. Duyuları ile elde ettiği hisleri deneyimlerini oluşturmakta kullanır. Bu hisler aracılığı ile elde ettiği bilgiler onun dünyasını yaratmakta, algılama ve anlama, hafıza, hayal kurma, düşünme ve neden arama işlevlerinin oluşturulmasını sağlamaktadır. İşitme kaybı bu duyulardan en önemlisi olan işitme bozukluğu durumunda ortaya çıkar. İşitme engeli işitme duyarlılığının kişinin gelişim, uyum, özellikle iletişimdeki görevlerini yerine getirmesinde en büyük engeli oluşturur.

Şekil 1. Kulağın Yapısı

A- Kulağın Yapısı
İşitme organımız olan kulak üç bölümden oluşur( Şekil 1)
• Dış Kulak: Kulak kepçesi ve dış kulak kanalından meydana gelir. Kulak kepçesi, ses dalgalarının toplanmasını ve ses şiddetinin artışını sağlamaktadır.
• Orta Kulak: Dış kulak yolundan, kulak zarı ile ayrılır. Küçük bir boşluk halindedir ve geniz ile arasında bir irtibat sağlayan östaki tüpünü içerir. Orta kulakta bulunan sırasıyla, çekiç, örs ve üzengi adı verilen üç kemikçik, bir ses iletim zinciri oluşturmaktadır. Orta kulak, içerdiği bu yapıların da katkısıyla kulak zarına gelen sesin şiddetini artırmaktadır.
• İç Kulak : Salyangoz şeklinde bir yapısı olan koklea; iç kulak sıvılarını ve tüy hücrelerini içerir. Ses titreşimleri, dış kulaktan itibaren orta kulağa ve daha sonra da iç kulak sıvılarına iletilmektedir. Gelen ses işitme siniri yoluyla beyindeki işitme merkezine taşınır.

B- Nasıl Duyarız ?
İşitme duyusu, ses olarak adlandırdığımız mekanik titreşimleri ortaya çıkarabilme yeteneğidir. İşitme, aşağıdaki sırayı izleyerek gerçekleşir:
Ses dalgaları
¯
dış kulağın işitme kanalından geçer
¯
kulak zarına çarparak titreştirir
¯
orta kulaktaki kemikçikler tarafından yükseltilerek iç kulağa iletilir
¯
iç kulağa gelen ses dalgaları buradaki tüy hücreleri tarafından alınır
¯
sinirler tarafından beyne taşınır
¯
beyin bu sinyalleri analiz eder ve yorumlar.
C- İşitme Kaybı
Kulağın tarif edilen bu üç bölümünde, işitme sinirinde veya beyinde ortaya çıkan bir hastalık, sesin normalden daha az işitilmesini sağlar. Yapılan testlerle, işitme kaybının derecesi belirlenir.
D- İşitme Kaybının Dereceleri
(–10) ile (+15) dB (desibel) arasındaki işitme seviyesi çocuklardaki normal olarak kabul edilmektedir. Çocuklar yetişkinler için kabul edilmiş normal işitme seviyelerinden çok daha hassas işitme seviyesine sahiptir. Bu sınırda işitmesi olan bir çocuk çok hafif derecedeki konuşmaları dahi duyabilir. Ancak, bu durum gürültülü bir ortamda da konuşmayı ayırt etme becerisinin iyi olacağı anlamına gelmez. İşitme kaybının tipi ve dereceleri, uluslararası standartlara göre şu şekilde sınıflandırılmıştır.
-10 – 15 dB Normal İşitme
16 – 25 dB Çok hafif derecede işitme kaybı
26 – 40 dB Hafif derecede işitme kaybı
41 – 55 dB Orta derecede işitme kaybı
56 – 70 dB Orta-ileri derecede işitme kaybı
71 – 90 dB İleri derecede işitme kaybı
91 dB ve üstü Çok ileri derecede işitme kaybı
E- İşitme Kayıplarının Sınıflandırılması
1- İletim Tipi İşitme Kaybı: Okul çağı çocuklarında en yaygın olarak görülen işitme kaybı tipidir. Kulak kepçesi, dış kulak yolu, kulak zarı, orta kulak kemikçikleri ve kaslarında meydana gelen hastalıklar iletim tipi işitme kaybına neden olmaktadır. İletim tipi işitme kayıplarının nedenleri:
Dış Kulak Hastalıkları
Doğuştan olan problemler
Dış kulak yolu darlıkları
Dış kulak yolu iltihapları
Dış kulak yolu kiri
Travmalar (Hasarlar)
Tümörler
Orta Kulak Hastalıkları
Doğumsal anomaliler
Orta kulak enfeksiyonları
Östaki tüpü hastalıkları
Orta kulakta sıvı toplanması
Orta kulakta kireçlenme
Travmalar
Tümörler
2- Sensörinöral İşitme Kaybı: İşime kaybı koklea ve/veya daha sonrasındaki bölgeleri (işitme yolları, korteks vb.) içeriyorsa sensörinöral işitme kaybı olarak tanımlanır. Doğum öncesi (genetik nedenli, annenin hamilelikte kızamıkçık geçirmesi vb.), doğum anı (doğum travması, oksijensiz kalma, sarılık vb.) ve doğum sonrası (işitme kaybına neden olabilecek ilaç kullanımı, yüksek ateşli hastalık, enfeksiyonlar vb.) nedenlerle oluşabilmektedir. Sensörinöral işitme kayıplarının nedenleri:
İç Kulak Hastalıkları
Doğumsal hastalıklar
Genetik hastalıklar
Enfeksiyonlar
Meniere hastalığı
Yaşlanmaya bağlı işitme kaybı
İşitme kaybına neden olabilecek ilaç kullanımı
Ani işitme kaybı
Travmalar
Gürültü
Tümörler
Diğer sistem hastalıkları
İşitme Siniri ve Beyin Hastalıkları
Enfeksiyonlar
Sinir sistemi hastalıkları
Tümörler
3- Mikst (Karışık) Tip İşitme Kaybı: İletim ve sensörinöral işitme kayıplarının bir arada görülmesidir.
4- Santral İşitme Kaybı: İşitmenin normal olmasına rağmen, çocuk genel olarak konuşmayı ayırt edemez, gürültüde konuşulanı anlayamaz, not almada zorlukları vardır ve en önemlisi dikkatle problemleri çoktur, dikkatlerini bir konu üzerinde yoğunlaştırmazlar. P roblem beynin korteks adı verilen bölgesindedir.
5- Fonksiyonel/Organik Olmayan İşitme Kaybı: Kişinin herhangi bir nedenle işitme kaybı var gibi davranması ya da gerçekten işitme kaybının olduğuna inanması ile ortaya çıkan durumdur.
F- İşitme Kaybına Neden Olan Risk Faktörleri
• Yeni doğan yoğun bakım ünitesinde 48 saat ya da daha fazla süre kalmasını gerektiren durumların olması,
• Ailede işitme kaybı hikayesinin olması,
• Kulağın herhangi bir bölümünün anormal olması,
• İşitme kaybına yol açan enfeksiyon hastalığının olması
• Ailenin ya da bakıcının işitme, konuşma, lisan veya diğer gelişim alanlarında (zihinsel, motor, sosyal) gecikmeden şüphelenmesi,
• Ailede işitme kaybına neden olan genetik bir hastalığın olması,
• Kafa travması,
• Sık tekrarlayan orta kulak enfeksiyonu olması,
• Kandaki bilüribin adı verilen maddenin dengesinin bozulması ve vücutta birikmesi sonucu sarılık oluşması,
• Bebeğin 1500 gramın altında doğumu,
• Bebeğin işitme kaybına neden olabilecek ilaç kullanımı,
• Hamilelikte annenin ilaç kullanımı,
• Apgar puanlarının (kas tonusu, kalp hızı, uyarılara cevap, cilt rengi ve solunumun) düşük olması,
Risk faktörlerinden bir yada daha fazlasını gösteren bebekler işitme taraması amacıyla yapılan testten geçmelidir. Ancak, işitme kaybı saptanan bebek yada çocukların işitme testleri 3 yaşına kadar her 6 ayda bir yapılması gereklidir.

2- İŞİTME KAYBININ TEŞHİS VE TEDAVİSİ
A- İşitme Kaybının Teşhisi
İşitme kaybının teşhisi ne kadar erken yaşta sağlanırsa, tedavinin ve bireyin tüm gelişiminin o kadar sağlıklı olacağı unutulmamalıdır. Yani, işitme kaybında erken teşhis çok önemlidir. Özellikle ilk iki yaş, çocuğun konuşmasını geliştirebilmesi için en önemli dönemdir.
Aile çocuğun büyümesini ve gelişmesini dikkatli bir gözlemle takip ediyorsa, işitme kaybı erken dönemde teşhis edilebilir.

Çocukların işitme duyusunu değerlendirmek için artık büyümelerini beklemek gerekmemektedir. Yaşamın ilk günlerinde uygulanabilen basit, ucuz ve güvenilir testler ile yeni doğan bir bebeğin işitme engelini saptamak mümkündür.
Ülkemizde 2004 yılında başlatılan “Ulusal Yeni Doğan İşitme Taraması Kampanyası” ile tüm bebeklere doğum hastanelerinden taburcu olmadan önce işitmelerinin güvenli ve doğru olarak test edilmesi sağlanmaktadır.
İşitme taramaların amacı işitme engeli ile doğan bebekleri doğumdan kısa süre sonra belirlemek, 3 aylık olmadan işitme testlerini tamamlamak, işitme engeli tanısı alanlara 6 aylık olmadan gerekli müdahalede bulunmaktır. Doğduktan sonra en geç 6 ay içinde işitme engeli tanısı konan ve işitme cihazı uygulanıp işitme ve konuşma eğitimi alan bebeklerin konuşma becerisi normal işiten yaşıtlarına benzer düzeyde gelişebilir.
Erken işitme kaybı tanısı konulup, erken eğitilen bebeklerin, lisan gelişimine paralel olarak zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişimleri de olumlu etkilenir.

Her aile, bebeğin doğumunu takip eden ilk altı aylık sürenin, işitmenin refleks olarak meydana geldiği bir dönem olduğunu bilmelidir.

İlk 6 aylık dönemde bebekler, 80-90 dB’lik yüksek şiddette bir sese maruz kaldıklarında, tüm vücut kaslarında kasılma ve irkilme görülür. Bebek, aniden ve yüksek şiddette gelen sesi duyduğunda gözlerini kapatır ve sesin geldiği tarafa yönlenir. Sesi duyunca yaptığı işi bırakır. Örneğin, annesinin memesini emiyorsa emmeyi bırakır.
Bebeğinizin ve çocuğunuzun, aşağıda sıralanan davranışları göstermemesi işitme kaybının erken teşhisi için çok önemlidir.
0-2 aylık bebekler
 Gürültülü ortamda uyanır,
 Annesini görmese de sesine gülerek ya da ağlayarak tepki verir,
 Normal tondaki müzik sesine tepki verir,
3-4 aylık bebekler
 Gürültülü ortamda uyanır,
 İlginç seslere başını çevirir,
 Yalnızken kendi kendine mırıldanır,
 Yüz yüze iletişim kurulduğunda gülerek ya da ses çıkararak tepki verir,
5-6 aylık bebekler
 Gürültü ve konuşma sesinden uyanır,
 Annesini görmese bile, annesinin sesinin geldiği yöne başını çevirerek tepki verir,
 Yanı başındaki kişilerin konuşmalarını farkeder,
 İlginç seslere başını çevirerek tepki verir,
 Kendisine seslenen kişiyi görmese de ses çıkararak tepki verir,
7-8 aylık bebekler
 Herhangi bir ses duyduğunda kolayca uyanır,
 Çıngırak, zil gibi ses çıkaran oyuncaklara ilgi duyar,
 Kendi kendine mırıldanırken ses tonunda değişiklikler yapar (işitme kaybı varsa melodik aksan yoktur),
 “ba-ba”, “da-da” gibi hece seslerini çıkarır,
9-10 aylık bebekler
 Herhangi bir ses duyduğunda kolayca uyanır,
 Değişik sesleri taklit edebilir,
11-12 aylık bebekler
 Konuşma sesi, saat tıkırtısı ya da kağıt hışırtısı gibi seslerden kolayca uyanır,
 Konuşan kişiyi görmese bile, onu fark ettiğini belli eden davranışlarda bulunur,
 Bir-iki kelimeyi yerinde ve anlaşılır şekilde söyler,
 Yalnızken kendi kendine değişik sesler, hecelemeler, kelimeye benzer sesler çıkararak konuşur,
 Bilinçli olarak “anne ve baba” sözcüklerini söyleyebilir,
 Çok ileri derecede işitme kaybı olan bebekler sadece görme alanları içindeki nesne ve olaylarla ilgilenirler. İşitme engelli bebeklerde yaklaşık 9. aydan sonra ilk dönemlerde gözlenen konuşma sesleri kaybolur, taklitler ortadan kalkar, ses kaynağına yönelme davranışı görülmez.
 Normal işiten çocuklar, eğer gürültülü ortamda uyumaya alışkınlarsa kapı çarpması gibi yaklaşık 90 dB şiddetindeki sese, sessiz ortamda uyumaya alışkınlarsa konuşma sesi gibi yaklaşık 50 dB şiddetindeki sese uyanarak tepki verirler. Bu özellik işitme kaybının tanımlanmasında mutlaka değerlendirilmelidir.
12-18 aylık çocuklar
 Herhangi bir işaret kullanmadan, yaklaşık 1 metre uzaklıktan verilen emirleri anlar (“bardağı al” gibi),
 Birkaç kelimeyi anlaşılır şekilde yerinde kullanır,
 Bildiği hayvan seslerini taklit edebilir,
 “Nerede” ile başlayan sorulara başını o yöne çevirerek ya da eliyle işaret ederek cevap verir,
2 yaşındaki çocuklar
 Yaklaşık 4 ya da 6 metre uzaklıktan çağrıldığında tepki verir,
 Bildiği kelimelerle basit cümleler kurar,
 Araba sesi ya da dışarıda havlayan köpek sesini fark ettiğini belli eder,
 İsteklerini konuşarak ifade eder,
 Oyun sırasında arkadaşları ile konuşarak iletişim kurar,
3-11 Yaş arasındaki çocuklarda aşağıda belirtilen sorunlardan bir ya da birkaç tanesi görülüyor ise, uzman kişilerle ve ilgili merkezlerle iletişime geçilmesi erken teşhisi kolaylaştıracaktır.
Hastalık dışında öksürme, burun akıntısı ya da burun tıkanıklığı, ağızdan nefes alma, burundan konuşma görülüyorsa,
 Özellikle kış aylarında tekrarlayan orta kulak iltihabı,
 Sık tekrarlayan kulak ağrısı ve kulağın tıkanması
 Konuşan kişiye yakın olma ya da yüzünü görmeyi isteme,
 Sesin geldiği yöne doğru yönelmede güçlük,
 Televizyonu yada radyoyu yakın mesafeden dinleme ve sesini normalden fazla açmayı isteme,
 Kendine yöneltilen konuşmalara geç tepki verme veya birkaç kez tekrar ettirme,
 “Bardağı getir” gibi komutlara uygunsuz tepki verme ya da ne istenildiğini anlamamış gibi görünme,
 Konuşmada ritim, ton ve vurgu gibi özelliklerin olmaması (monoton konuşma),
 Konuşurken bazı seslerin atlanması,
 Konuşmanın düzgün ve akıcı olmaması,
 Çok fazla suskunluk anının gözlenmesi,
 Çok gürültülü ortamlarda konuşmaları anlamama,
 Okunan hikayeleri takip edememe,
 Dikkati verememe veya dikkat süresinin çok kısa olması,
 Grup içinde bulunmaktan rahatsızlık duyma veya yetişkin yardımına ihtiyaç duyma,
 Okul başarısında düşme, okumada güçlük, okuma sırasında kelime atlama ve bazı sesleri birbirleri ile birleştirerek çıkaramama.
Eğer çocuğunuz kendi yaş grubuna uygun yukarda belirtilen davranışları göstermiyorsa en yakın sağlık kuruluşuna ve varsa bir kulak burun boğaz uzmanına başvurulması gerekmektedir. Kulak burun boğaz uzmanı tarafından muayene edildikten sonra hastanın uygun yaş dönemine göre odyolojik testleri yapılmalıdır.
Genel anlamda odyometrik inceleme, çeşitli tipte ses üreten cihazlardan gelen uyarılara, hastaların cevapları kaydedilerek yapılmaktadır. Şekil 2’de Oyun odyometrisi yöntemi ile işitmenin değerlendirilmesi gösterilmektedir.

Şekil 2. Oyun odyometresi.
Odyometrik inceleme yöntemleri;
• Saf ses odyometresi,
• Konuşma odyometresi,
• Çocuk odyometresi,
• Objektif odyometrik testlerdir.
Bu testlerle, işitme kaybının derecesi ve tipi belirlenir.
Radyolojik görüntüleme yöntemleri de bu tür hastalıkların teşhis ve tedavisinde yardımcıdır. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans (MR) görüntüleme yöntemleri en gelişmiş teşhis teknikleridir.
B- İşitmeyi Değerlendirme Yöntemleri
İşitmenin test edilmesinde birçok yöntem vardır. Testin çeşidi kişinin yaş ve ihtiyaçlarına bağlıdır. İşitme testleri uzman bir odyolog tarafından Odyoloji yada Kulak Burun Boğaz kliniklerinde yapılmaktadır.
a-. Subjektif (Davranış) Test Yöntemleri
0-5 yaşlar arasındaki çocukların işitme değerlendirmesinde, sese karşı bebeğin yada çocuğun cevabı davranış olarak alınır.
Çocuklarda odyolojik değerlendirmenin ilk ve en önemli aşaması hikaye alınmasıdır.
Subjektif test yöntemlerine geçmeden önce mutlaka aileden yada çocuğa bakan kişiden detaylı bilgi alınmalıdır. Hikaye alınmasında hastanın davranışları, ailenin tutum ve ilgisi belirlenir. Değerlendirmeye aile aktif olarak katılır. Hikaye alınırken aşağıdaki konularda vereceğiniz bilgiler, uzmanların çocuğunuza işitme kaybı teşhisi koymasına yardımcı olacaktır.
• Ailede benzer problemin olup olmadığı,
• Doğum öncesi; annenin aşırı kusma, kanama, yüksek tansiyon, yüksek ateş, havale
geçirme, gebelik zehirlenmesi, kan uyuşmazlığı, virüs enfeksiyonu, kızamıkçık, şeker hastalığı, kalp hastalığı, astım, böbrek rahatsızlığı, röntgen ışınları, travma ve ameliyat olması.
• Doğum anında; doğumun uzaması, normal doğum, ameliyatla doğum, doğum sırasında kaşık kullanımı, bebeğin oksijensiz kalması, bebeğin düşük veya yüksek doğum ağırlığında olması, bebeğin geç ağlaması, morluk ve diğer doğum anında oluşan anormallikler.
• Doğumdan hemen sonra; 1 dakika içinde yapılan apgar puanlarının düşük olması, yara, morluk, sarılık, kanama, solunum güçlüğü, enfeksiyon, bebekte beslenme güçlüğü, bebeğin sürekli ağlaması ve bebeğin hastanede kalma süresi.
• Gelişim Hikayesi; Motor gelişim (baş kontrolü, oturma, yürüme, yemek yeme, tuvalet eğitimi vb.) ve refleksler.
• Tıbbi Hikaye; Çocuğun metabolik bir hastalığı olup olmadığı, kabakulak, kızamık, menenjit gibi enfeksiyon hastalıklarını geçirip geçirmediği, alerji, astım gibi süreğen hastalıkları ve kulakta problem olup olmadığı.
• Ailenin diğer bireylerinde alkolizm, sara hastalığı ve zihinsel gerilik olup olmadığı.
• Sosyal, Davranış ve Eğitim Gelişimi: Uyku durumu, yaşıtları ile ilişkisi, çok sessiz ya da çok hareketli olup olmadığı, disipline edilmesinin zor olup olmadığı.
• İşitme, Konuşma ve Lisan Hikayesi: Yüksek sese tepkisi, kapı ya da telefon sesini duyması, ilk söylediği kelime, işaret kullanımı ve konuşmaları taklit etme becerisi.
0-4 aylar arasında işitmenin değerlendirilmesi
Hayatın ilk 4 ayında işitme davranışı refleks cevaplara dayanır. Değişik gürültülere, bebekler daha kolay ve belirgin cevap verirler. 0-4 aylar arasında olumlu cevap alabilmek için daha fazla ses şiddetine ihtiyaç duyulur. Bu nedenle bebek normal konuşma sesine minimum cevap verirse normal işitme olarak düşünülebilir.
4 – 24 aylar arasında işitmenin değerlendirilmesi
Bebek/çocuk annesinin kucağında sessiz test odasına alınır. Bebeğin/çocuğun her duyduğu seste, sesin geldiği tarafa bakması beklenir. Bebek bakma davranışını gösterirse pekiştirmek için ödül verilir. Elde edilen işitme eşikleri odyogram üzerinde işaretlenir. Şekil 3’de davranış odyometresi yöntemi ile işitmenin değerlendirilmesi gösterilmiştir.

Şekil 3. Davranış odyometresi.

2 – 5 yaşlar arasında işitmenin değerlendirilmesi
Bu yaşlarda işitmenin değerlendirmesi “oyun odyometresi” ile yapılmaktadır. Ses kulaklıklarla ve kulaklıksız olarak gönderilir. Çocuğun sesi her duyduğunda resim gösterme, el kaldırma, küpü sepete atma gibi davranışlarda bulunması beklenir. Elde edilen işitme eşikleri odyogram üzerinde işaretlenir Bu yöntemle sadece işitme kaybının varlığı değil, derecesi ve tipide belirlenir.
b. Objektif Test Yöntemleri
Objektif test yöntemleri, subjektif yöntemler ile test edilemeyen veya test sırasında güçlükler çıkaran (ağlama vb.) çocuklarda uygulanan, objektif bulgulara dayanan, teste uyumlu olmayı gerektirmeyen ölçümlerdir. Bu yöntemlerin birlikte kullanımı en doğru sonuca ulaşılmasını sağlar.
1- ABR (Auditory Brainstem Response – İşitsel Beyinsapı Cevabı) ile Değerlendirme
Bu testle, kişinin işitme sinirinin sese nasıl cevap verdiği değerlendirilir. Davranışsal testlere uyum sağlayamayan bebeklerde özellikle ABR testi tercih edilir (Şekil 4). Uyumlu bebeklerde ise elde edilen eşiklerin güvenirliği açısından kullanılır. Testin Uygulama aşamaları:
• Test sırasında bebeğin uyuması tercih edilmektedir. 6 aydan küçük bebeklerde uyutma için ilaç kullanılmaz. 6 aydan büyük bebeklerin uyutulması için doktoruna danışılmalıdır.
• Önce elektrotların yerleştirileceği deri temizlenir. Elektrot yerleştirilen bölgeler iki kulak arkası ve alındır.
• Kulaklık yardımıyla kulaklara ses verilir.
• Bilgisayar yardımıyla verilen sese sinirin cevabı kaydedilir. Elde edilen kayıtlar uzman odyolog tarafından değerlendirilir.

Şekil 4. ABR yöntemi ile değerlendirme.
2- İmpedansmetrik Değerlendirme
Orta kulak fonksiyonunun değerlendirildiği test yöntemidir (Şekil 5). Testin uygulaması aşağıdaki şekilde yapılır:
• Çocuğun kulağına plastik kulak tıkacı yerleştirilir.
• İmpedansmetre ile kulağa pompalanan basıncın değişim grafiği alınır.
• Bu grafiğe bakılarak orta kulak ve kulak zarının durumunu değerlendirilir.

Şekil 5. İmpedansmetrik ölçüm.
3- Oto Akustik Emisyon
İç kulak fonksiyonunu değerlendirir. Doğumdan bir kaç gün sonra bu test yapılarak bebeğin işitmesi hakkında bilgi sahibi olunur. Yenidoğan bebeklerin işitme taramasında kullanılan en yaygın yöntemdir (Şekil 6). Testin uygulaması aşağıdaki şekilde yapılır:
1. Çocuğun kulağına plastik kulak tıkacı yerleştirilir.
2. Bilgisayara bağlı olarak çalışan oto akustik emisyon cihazı sese karşı iç kulağın cevabını kaydeder.
3. Sonuçlar uzman odyolog tarafından değerlendirilir.

Şekil 6. Oto akustik emisyon ölçümü
İşitme değerlendirmeleri sonuçları Odyogram adı verilen forma geçirilir.
Odyogram (İşitme Eşik Grafiği); k işinin en az duyabildiği seslerin işaretlendiği grafiktir. Grafiğin solunda alçak frekanslı (örnek; davul sesi) sesler, sağında ise yüksek frekanslı (örnek; kuş sesi) sesler yer alır. Frekans, Hertz (Hz) ölçme birimiyle değerlendirilir. Grafiğin üst kısmı daha iyi duymayı ifade ederken, aşağıya doğru indikçe işitmedeki kayıp artar. En alt kısımda ise, işitme kaybı çok fazladır. Sesin şiddeti desibel (dB) ölçü birimi kullanılarak belirlenir.
Eğer test kulaklık kullanılarak yapılmış ise “X” işareti sol kulağı “O” işareti sağ kulağı ifade eder. Kulaklık takılmamış ise işitme eşikleri “S” ile gösterilir. Yapılan testlerin sonuçları “odyogram” olarak adlandırılan form üzerine kaydedilir (Şekil 7).

Şekil 7. Normal işitme odyogramı.
Çocuğunuzda işitme kaybı var ise, işitme seviyesinin düzenli olarak kontrol edilmesi gereklidir. Kontrollerde yapılan işitme testleri ile çocuğunuzun işitmesinde olabilecek değişiklikler tespit edilir. İşitme takiplerin sıklığı yaşa bağlı olarak değişir. Küçük yaş grubu çocuklarda daha sık takip gereklidir. Kontrol işitme testleri yapılırken kişinin kullandığı işitme cihazı da test edilmelidir. Takipler sırasında, işitme testleri işitme cihazlı ve işitme cihazsız olarak yapılmalıdır. İşitme cihazı ile yapılan testler çocuğun işitme cihazından ne kadar yararlandığını gösterir.
C- İşitme Kayıplı Çocukların Değerlendirmesini Yapan Uzmanlar
İşitme kaybı ile birlikte merkezi sinir sistemi bozuklukları, zeka geriliği, duygusal bozukluklar görülebileceğinden yapılacak değerlendirme ekip çalışmasını gerektirmektedir. Bu ekipte, kulak burun boğaz uzmanı, pediatrist, nörolog, psikiatrist, psikolog, odyolog, eğitim odyoloğu, özel eğitimci ve sosyal hizmet uzmanı mutlaka bulunmalıdır. Çocuğun tedavisi ve rehabilitasyonu için ihtiyaç duyulan diğer uzmanlar da bu ekibe daha sonra dahil edilir. Yukarda belirtilen ekibe, bulunulan ilin devlet hastanelerinde yada üniversite hastanelerinde ulaşabilirsiniz.
D- İşitme Kaybının Tedavisi
Erken teşhis, daha etkili tedavi anlamına gelmektedir.
1- İletim Tipi İşitme Kayıplarının Tedavisi
Bu tip işitme kayıplarının tedavisinde tıbbi uygulamalar ve cerrahi girişim yöntemleri kullanılmaktadır. Kulak kepçesinde anomali varsa, estetik ameliyatlar hemen okul çağı öncesinde yapılırken, işitmeyi düzeltmeyi hedefleyen ameliyatlar, diğer kulağın genelde normal olması nedeniyle daha büyük yaşlara ertelenebilir.
Orta kulak enfeksiyonlarının hızlı ve etkili tedavisi yapılmalıdır. Eğer bir orta kulak iltihabı uygun bir şekilde tedavi edilmezse, yıllarca akan bir kulakla birlikte işitme kaybı ve beyne yayılan iltihaplar ortaya çıkabilecektir. Orta kulakta iltihap olmadan sıvı birikmesine efüzyonlu otit (seröz otit) denir. Bu sinsi seyreden hastalığın ilk belirtisi işitme kaybı olup, genellikle geniz eti büyük olan çocuklarda görülür. Eğer bu hastalığa, ilaç tedavisi veya kulak zarına tüp takılması gibi tedaviler uygulanmaz ise kalıcı işitme kaybı ortaya çıkabilir. Bu tip işitme kayıplarında, işitme cihazının kullanılması tedavideki son aşamadır.
2- Sensörinöral Tip İşitme Kayıplarında Tedavi
Bu tip işitme kayıplarının tedavisi, işitme cihazı, orta kulak protezleri, koklear implant ve beyin sapı implantı uygulamaları ile yapılır.

3- İŞİTME CİHAZLARI
İşitme cihazı çevredeki sesleri önce elektriksel uyarıya, daha sonra yükselterek tekrar işitsel uyarıya dönüştürür. Üç temel parçası vardır; mikrofon, yükseltici ve alıcı. Dışarıdan gelen ses, mikrofon tarafından yükselticiye gönderilir. Burada yükseltilen ses alıcı tarafından kulak kalıbına gönderilir. Kulak kalıbı yoluyla, yükseltilmiş olan ses kulak zarına ulaşır.
A- İşitme Cihazının Kullanılması Gerekli Durumlar
Lisan gelişimi için gerekli işitsel özelliklerin çocuk tarafından algılanabilmesi için 25 dB ve üzerindeki işitme kayıplarında işitme cihazı önerilmelidir. Yetişkinlerde bu durum biraz da kullanıcının isteğine bağlıdır ancak, hafif derecede kayıplardan başlayarak ileri derecedeki kayıplara kadar önerilebilir. İşitme cihazıyla yarar sağlanamadığı durumlarda koklear implant veya uyarıcı işitme cihazları gündeme gelmektedir.
B- İşitme Cihazı Tipleri

Şekil 8. İşitme cihazı tipleri.
İşitme cihazları hem biçim hem de çalışma sistemi bakımından farklıdır. İşitme cihazı tipleri Şekil 8’de görülmektedir. İşitme cihazı tipleri:
– Kulak arkası
– Kulak içi
– Kanal içi
– Gözlük tipi
– Cep tipi (Vücut Tipi)
C- Yardımcı Dinleme Cihazları
Bazı durumlarda işitme cihazı problemin tümüne çözüm getiremez ve hasta alternatif bir başka yardımcı alete ihtiyaç duyar. Böyle durumlarda rehabilitasyon programının bir parçası olan yardımcı dinleme aletleri alternatif bir çözümdür. Genel olarak bu cihazlar 3 bölümde ele alınabilir :
1- Yüz yüze iletişime, radyo ve TV gibi dinlemeye yardımcı cihazlar,
2- Telefonda konuşmaya yardımcı cihazlar,
3- Çevresel ses ve durumun farkında olma ve ayırt etmeye yardımcı sistemler.
Yüz yüze iletişimde en yaygın olarak kullanılan FM (grup veya kişiye ait olabilir) sistemleridir. Loop sistemi ise, bir diğer yardımcı cihazdır (Şekil 9). Bu cihazın farklı tipleri vardır. TV izleme veya bir toplantıyı rahat izlemeyi sağlayabilir. Bunların dışında telefon yükselticisi, çevrede olanların farkında olmayı sağlayan alarm sistemleri de vardır. Bunlar telefon ve kapı çaldığında veya bebek ağladığında kişiyi uyaran ışıklı cihazlardır.

Şekil 9. Loop sistemi.

D- İşitme Kayıplı Çocuklarda İşitme Cihazı Kullanmaya Başlama Yaşı
Günümüzde, mevcut olan objektif değerlendirme yöntemleriyle işitme kaybının teşhisi daha erken yapılabilmektedir. Kaybın teşhis edildiği en erken dönemde fizyolojik ve psikolojik yoksunluğu önlemek için işitme cihazı önerilmelidir.
İşitme cihazı verilmesi için bir yaş sınırı yoktur. İşitme kaybının teşhis edildiği en erken dönemde verilmelidir.

E- İşitme Kayıplı Çocuklar İçin İşitme Cihazının Önemi
Erken dönemde gelişen işitme kaybı çocuklarda, hem iletişim becerileri hem de okul başarıları etkilenir. Çok hafif derecedeki işitme kayıpları bile (örneğin iletim tipi kayıplar) çocuğun gelişimini pek çok alanda olumsuz yönde etkiler. 25 dB veya altında işitme eşiklerine sahip gelişme çağında olan çocuklar, normal düzeydeki bir konuşmanın tüm işitsel özelliklerini algılamada zorluk çeker.
Çocuklar için normal kabul edilen +15 dB’i aşan işitme seviyesinin üstündeki değerlerde çocuğun konuşmayı anlama ve öğrenme yeteneği, işitme kaybının derecesine göre değişik ölçülerde ve olumsuz yönde etkilenecektir. Bu durumda işitme kaybı 15 dB’i aşan çocuklar için işitme cihazının kullanılması gereklidir. Uzun süreli orta kulak problemi olan çocuklarda hafif derecede olan işitme kayıplarının bile çocukların gelişimlerini olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Böyle bir durumda, işitme cihazı kullanımının gerekliliği tartışılmaz.
Çocuklar, konuşmayı öğrenmeye hayatın ilk aylarında başlarlar. Konuşmanın temel taşlarını teşkil eden babıldama ve mırıldanma adını verdiğimiz bu evreleri geçirebilmeleri için normal işitmeye sahip olmalıdırlar. Bu nedenle mümkün olan en kısa zamanda çocuğun işitme cihazı kullanması gereklidir.
F- İşitme Kayıplı Bireylerde Koklear İmplant Uygulaması
Çift taraflı ileri veya çok ileri derecede sensörinöral işitme kaybı olan ve işitme cihazından yeterince fayda göremeyen kişilere işitme kapasitesinin desteklenmesi için Koklear İmplant adı verilen protez cerrahi işlem ile takılır. İşitmesini sonradan kaybeden kişilerde koklear implant ile konuşmayı algılama becerisi yeniden kazandırılırken, küçük çocuklarda konuşma ve lisan becerileri ile bilgilerin oluşturulması amaçlanır.
a- Koklear İmplantın Parçaları; koklear implant, iç ve dış olmak üzere iki kısımdan oluşur. Şekil 10’da koklear implantın parçaları gösterilmiştir. Şekil 11’de koklear implant kullanımı gösterilmiştir.

Şekil 10. Koklear implatın parçaları. Şekil 11. Koklear implat kullanıcısı.
İç parçalar;
1-Alıcı/uyarıcı
2-Elektrot
3- İç anten
Dış parçalar;
1- Konuşma işlemleyici
2- Dış anten
3- Mikrofon
b- Koklear İmplantın Uygulanması; koklear implant uygulanabilmesi için gerekli koşullar çocuk ve yetişkin gruplarında farklılık gösterir;
Çocuk Grubu
• Çocuğun çift taraflı ileri veya çok ileri derecede sensörinöral işitme kayıplı olması ,
• 1-17 yaşları arasındaki çocuklar, eğer işitme kaybı menenjit hastalığı sonrası oluşmuş ve MR veya tomografide iç kulakta kireçlenme mevcutsa 1 yaş altında da koklear implant yapılabilir,
• İşitme cihazından çok az veya hiç yararlanamıyorsa, bunun için hasta en az 6 ay izlenmelidir, menenjit hastalığı geçirenlerde bu süre daha kısa tutulabilir,
• MR veya tomografide ve tıbbi olarak engelleyici bir durum yoksa,
• Ailenin istekli olması ve uygun beklentide olması,
• Ailenin ameliyat öncesi ve sonrası dönemdeki eğitim programlarını takip edebilecek yapıda olması,
• İşitme kayıplı bireyin işitme cihazı ile ses deneyiminin olması,
Yetişkin Grup;
• Her iki kulakta ileri veya çok ileri derecede sensörinöral işitme kaybı,
• İşitme cihazından çok az veya hiç yararlanamama, en uygun işitme cihazıyla dinleme
durumunda konuşmayı ayırt etme yüzdesinin %30 veya altında olması,
• Kulakların MR ve tomografilerinde koklear implant yerleşimini engelleyecek bir engel durumunun olmaması,
• Koklear implantın uygulanmadığı durumlar;
• İç kulak ile ilgili olmayan veya beyindeki işitme bölgesi ile bağlantılı işitme kaybının olması,
• İşitme sinirinin (8. sinirin) doğuştan yokluğu,
• İşitme cihazından yarar gören vakalar,
– Psikolojik olarak bir problemin olması,
• Koklear implant yapılacak bireyin istekli olduğunu kendisinin belirtmesi,
c-Koklear İmplant’ın Çalışması;
Ses mikrofona gelir
¯
Kablo yoluyla ses mikrofondan konuşma işlemleyicisine aktarılır
¯
Sinyaller konuşma işlemleyicisinde filtrelenir ve analiz edilir
¯
İşlemlenen sinyaller kabloyla taşınır

• Cerrahi işlemle yerleştirilmiş olan alıcı/uyarıcı dış anten yardımıyla deri geçilerek FM radyo sinyalleri gönderilir,
• Alıcı/uyarıcı elektriksel sinyali elektrotun uygun bölgelerine gönderir,
• Elektrot koklear siniri uyarır,
• Elektriksel bilgi koklear sinirden santral sinir sistemine iletilir,
Her koklear implant kullanıcısı için implant sistemi kişiye özel olarak programlanır. Programlama odyolog tarafından yapılır.
d- Koklear İmplantlı Hastanın Sesi Algılaması
Gelen sesler işitme siniri aracılığıyla beyindeki işitme merkezine iletilir. Burada eğer daha önceden kazanılmış lisan bilgileri var ise, bu uyarımlar anlam kazanır. Lisan becerisi henüz gelişmemiş küçük çocuklar rehabilitasyon süreci içerisinde duydukları sesleri fark etme, birbirinden ayırt etme ve yorumlamayı öğrenirler.
Yetişkin hastalardan alınan bilgilere göre, koklear implant ameliyatı sonrasında ilk günler çoğu sesler “robot” sesine benzer olarak tanımlanmıştır. Fakat bu durum kısa bir süre içerisinde geçmektedir.
e- Koklear İmplant Uygulamasından Sonraki Eğitim Süreci
Çocuklar İçin;
Yetişkinler için bahsettiğimiz tekniklerin çoğu çocuklar için de geçerlidir. Koklear implant rehabilitasyon uzmanı kurallara uygun olmayan konuşmayı algılama çalışmalarını evde ne şekilde uygulanması gerektiği konusunda model olur. Ebeveyn ve çocuk implant uygulaması öncesi iletişimde kullandıkları jest (el, kol ve baş hareketleri) ve mimikleri (yüz hareketleri) kullanmaya devam ederler. Ancak, anne ve babalar iletişimde işitsel-sözel yöntemi daha yoğun kullanmalıdırlar. Bu şekilde uygulanan kurallara uygun olmayan çalışmalar çocuğun işitsel sinyali kullanmasını geliştirmesi ve iletişim için daha yoğun olarak işitsel sinyalleri kullanmasını sağlar.
Eğitim süreci, lisanı kazanan yetişkin bireylerde 6 ayda tamamlanırken çocuklar için bir şey söylemek çok zordur. Programın başarısını ve süresini etkileyen etkenler fazladır. Yetişkinlerde olduğu gibi bir süre bildirmek güçtür.
Yetişkinler İçin;
Yetişkinler için oluşturulmuş rehabilitasyon programı konuşmayı anlama eğitimi, yardımcı cihazlar hakkında bilgi alma, iletişim, dinleme eğitimi ve yeni stratejiler geliştirme, rehabilitasyona aile bireylerinin de katılımını içerir.
Hasta merkeze haftada bir veya iki kez aile bireyleriyle birlikte gelerek konuşmayı anlama programına katılır. Bu programların süresi hastaya ve yakınlarının programdaki başarılarına bağlıdır.
Uygulanan konuşmayı anlama programlarının, evde de aile bireyleriyle birlikte tekrarlanması gereklidir. Verilen her eğitim video kamera ile kayıt edilerek, gerekirse bir kopyası verilerek evde de uygulamaları istenir.
Aile bireylerinden bir defter tutmaları ve verilen çevresel sesleri fark etme ve ayırt etme listesini günlük olarak takip etmeleri, hastanın seslere verdiği cevapları not etmeleri istenir. Bu bilgiler koklear implant ameliyatı olan bireylerdeki gelişmeleri ve eğitim aşamalarının takibini kolaylaştırır.
Aile bireylerinin bilgilendirilmesi gereken bir diğer konu ise, kişinin konuşmayı tanımasını geliştirecek uygulamalardır ki, bunlar da işitme kayıplı yetişkinin ailesine aşamalı olarak örneklerle anlatılır.
f- Koklear İmplant Uygulamasından Sonra Başarı Oranı
Başarı oranını etkileyen daha önceki işitsel tecrübedir. İşitsel kapasite ve işitme cihazından fayda görmeleri farklı olduğu için koklear implant sonuçları da farklılık gösterir. Ayrıca, gelişim durumları, konuşma becerileri ve kültürel özellikleri de farklıdır. Bu değişkenler işitsel kapasitenin zenginleştirilmesi, implantasyondan beklenen sonuçlar ve gerekli olan eğitim ortamını etkiler.
g- Koklear İmplantın Maliyeti
Koklear implant aleti ve ameliyatı pahalı bir işlemdir. SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve Yeşil Kart ile ameliyat, ameliyat sonrası takipler ve rehabilitasyon ücretleri karşılanmaktadır. Ayrıca, implantın iç ve dış parçalarının garanti süreleri farklıdır. Bazen çocuklarda yılda bir kaç kez kablonun değişmesi gerekebilir.

Kekemelik Tedavisinde Psikolojik Destek

Kekemelik Tedavisinde Psikolojik Destek

Kekemeliğin belirtilerini ortadan kaldırmak hiç kuşkusuz önemlidir. Fakat kendi başına yeterli değildir. Kekemenin kendisine, konuşmasına, çevresine karşı olan tutumunu değiştirmek gerekir. Kekeme “yapamam” dan “yapabilirim” e getirilmelidir. Bu bakımdan, kekeme kişiyle yapılacak çalışmalarda ruhsal sağaltıma yer vermek gerekmektedir. Ruhsal sağaltım ayrı bir uzmanlık alandır. Kekemeliğin sağaltımında bu iki uzmanlık alanın iş birliği gereklidir. Böylesi bir işbirliği olanağı bulunmadığında konuşma sağaltımı esas alınarak aşağıdaki çalışmalar yapılabilir.

1) Kekemeliği Tanıtma: Bu dönem kekemelikte çoğunlukla kişi kekeme olduğunu bilir. Ama kekemeliğinin niteliğini bilemez. Ayna karşısında konuşturarak, konuşmasını banda kaydedip tekrar dinleterek problem kendisine incelettirilebilir.  Ağız, çene, dudak yapısını incelerken bu organlarının kekelemeden konuşan kişilerden yapısal yönden farklı olmadığını, öyleyse bir bozukluğun bulunmadığını fark edebilmelidir. Bu noktaya dikkat çekilmelidir. Böylece kişi, kekemeliğinin yapısal bir nedeni olmadığı ve pek çok durum ve zamanlarda kekelemeden konuşabildiğinin bilincine varmış olur.

2) Kendi tanıma ve anlamasına yardım etme: İnsanın konuşmasının dışında pek çok özellikleri vardır. Yaşamında bunların da yeri çoktur ve önemlidir. Bu niteliklerin de bireysel ayrılıklardan etkilendiği de doğrudur. Ama kekeme kendini daha çok kekeleyen bir kişi olarak görme alışkanlığında olduğunda olduğundan diğer özelliklerinin farkında değildir. İnsan bu özelliklerini tanımalıdır

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

1) Kekemeliği Tanıtma: Bu dönem kekemelikte çoğunlukla kişi kekeme olduğunu bilir. Ama kekemeliğinin niteliğini bilemez. Ayna karşısında konuşturarak, konuşmasını banda kaydedip tekrar dinleterek problem kendisine incelettirilebilir.  Ağız, çene, dudak yapısını incelerken bu organlarının kekelemeden konuşan kişilerden yapısal yönden farklı olmadığını, öyleyse bir bozukluğun bulunmadığını fark edebilmelidir. Bu noktaya dikkat çekilmelidir. Böylece kişi, kekemeliğinin yapısal bir nedeni olmadığı ve pek çok durum ve zamanlarda kekelemeden konuşabildiğinin bilincine varmış olur.

2) Kendi tanıma ve anlamasına yardım etme: İnsanın konuşmasının dışında pek çok özellikleri vardır. Yaşamında bunların da yeri çoktur ve önemlidir. Bu niteliklerin de bireysel ayrılıklardan etkilendiği de doğrudur. Ama kekeme kendini daha çok kekeleyen bir kişi olarak görme alışkanlığında olduğunda olduğundan diğer özelliklerinin farkında değildir. İnsan bu özelliklerini tanımalıdır

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

Kekemelik Tedavisinde Psikolojik Destek

Kekemeliğin belirtilerini ortadan kaldırmak hiç kuşkusuz önemlidir. Fakat kendi başına yeterli değildir. Kekemenin kendisine, konuşmasına, çevresine karşı olan tutumunu değiştirmek gerekir. Kekeme “yapamam” dan “yapabilirim” e getirilmelidir. Bu bakımdan, kekeme kişiyle yapılacak çalışmalarda ruhsal sağaltıma yer vermek gerekmektedir. Ruhsal sağaltım ayrı bir uzmanlık alandır. Kekemeliğin sağaltımında bu iki uzmanlık alanın iş birliği gereklidir. Böylesi bir işbirliği olanağı bulunmadığında konuşma sağaltımı esas alınarak aşağıdaki çalışmalar yapılabilir.

1) Kekemeliği Tanıtma: Bu dönem kekemelikte çoğunlukla kişi kekeme olduğunu bilir. Ama kekemeliğinin niteliğini bilemez. Ayna karşısında konuşturarak, konuşmasını banda kaydedip tekrar dinleterek problem kendisine incelettirilebilir.  Ağız, çene, dudak yapısını incelerken bu organlarının kekelemeden konuşan kişilerden yapısal yönden farklı olmadığını, öyleyse bir bozukluğun bulunmadığını fark edebilmelidir. Bu noktaya dikkat çekilmelidir. Böylece kişi, kekemeliğinin yapısal bir nedeni olmadığı ve pek çok durum ve zamanlarda kekelemeden konuşabildiğinin bilincine varmış olur.

2) Kendi tanıma ve anlamasına yardım etme: İnsanın konuşmasının dışında pek çok özellikleri vardır. Yaşamında bunların da yeri çoktur ve önemlidir. Bu niteliklerin de bireysel ayrılıklardan etkilendiği de doğrudur. Ama kekeme kendini daha çok kekeleyen bir kişi olarak görme alışkanlığında olduğunda olduğundan diğer özelliklerinin farkında değildir. İnsan bu özelliklerini tanımalıdır

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

1) Kekemeliği Tanıtma: Bu dönem kekemelikte çoğunlukla kişi kekeme olduğunu bilir. Ama kekemeliğinin niteliğini bilemez. Ayna karşısında konuşturarak, konuşmasını banda kaydedip tekrar dinleterek problem kendisine incelettirilebilir.  Ağız, çene, dudak yapısını incelerken bu organlarının kekelemeden konuşan kişilerden yapısal yönden farklı olmadığını, öyleyse bir bozukluğun bulunmadığını fark edebilmelidir. Bu noktaya dikkat çekilmelidir. Böylece kişi, kekemeliğinin yapısal bir nedeni olmadığı ve pek çok durum ve zamanlarda kekelemeden konuşabildiğinin bilincine varmış olur.

2) Kendi tanıma ve anlamasına yardım etme: İnsanın konuşmasının dışında pek çok özellikleri vardır. Yaşamında bunların da yeri çoktur ve önemlidir. Bu niteliklerin de bireysel ayrılıklardan etkilendiği de doğrudur. Ama kekeme kendini daha çok kekeleyen bir kişi olarak görme alışkanlığında olduğunda olduğundan diğer özelliklerinin farkında değildir. İnsan bu özelliklerini tanımalıdır

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

3) Başkalarını tanıma ve anlamada yardımcı olma: Kekemelik insanda yalnızca kendi iç benliğiyle çatışma yaratmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Çevresindekileri gerçek yönleriyle tanıma olanak ve fırsatını bulamadığında kekeme onları, hep kendi kekemeliğine gülen, onunla alay eden, onu küçük, hor gören insanlar olarak görebilir, o duyguya kapılabilir.  Başkalarıyla iyi ilişki kurma isteği ağır basarsa konuşma ve kekeleme kaygısı biraz olsun ikinci plana itilebilir.
4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

4) Konuşma etkinliklerine katılım sağlama: Konuşmadan sakınarak, konuşmayarak kekemelik bir dereceye kadar saklanabilir belki. Ama bunun kekemeliği yenmeye yararı dokunmaz. Bu bakımdan kişi konuşmayla ilgilendirilmeli, konuşma etkinliklerine katılımı sağlanmalıdır.

Disleksi nedir

Disleksi; kesin bir nedeni ve tedavisi olmayan, merkezi sinir sistemindeki bozukluktan kaynaklanan bir öğrenme yetersizliğidir. Zekâ, işitme ve görmede bir problem olmaksızın harfler ile kelimelerin tersten algılanması, okuma-heceleme-yazma-konuşma-dinleme sürecindeki problemlerle karşımıza çıkar.
Genellikle çocuk okula başladığında fark edilen bu durum, disleksi hakkındaki bilgilerin yetersiz olması sebebiyle, zekâ geriliğini düşündürür. Daha önce de ifade edildiği üzere disleksi belirtileri zekâ geriliğinden kaynaklanmamaktadır. Ancak zekâ geriliği ile disleksi bir bireyde birlikte bulunabilir.
Dislekside en sık görülen belirtiler;
-b,d,p,q harflerini, 6 ve 9 gibi sayıları ters algılama; kelimelerdeki harfleri veya sayıları karışık algılama, örneğin ne’yi en, 12’yi 21 algılama
-okurken kelime atlama
-sıklıkla yazım hatası yapma
-yazı yazmada zorluk yaşama
-zaman ve yönü anlamada güçlük çekme
-sesli okumada güçlük çekme
-kelimelerin içinde geçen harfleri tanıyamama
-ses sırasını karıştırma
-benzer kelimeleri ayırt edememe, örneğin kop-kap, sar-sor
-harflerin sembollerini anımsamada zorluk yaşama
-sonuç tahmin etmede zorluk yaşama vb.dir.

Unutulmamalıdır ki bir çocuğun tersten yazması, hangi elle yazacağını karıştırması vb. illa ki disleksi belirtisi olmayabilir.
Disleksi bir hastalık değildir. Bu bireylerin özel bir eğitime ihtiyacı bulunmaktadır.
Disleksi şüphesi taşıyan bireyler testlere tabi tutulurlar. Zekâ testi, nöropsikolojik işlevlerle ilgili testler ve disleksi tanısını ortaya çıkaracak nitelikteki testler bunlardandır.
Okulların rehberlik servisleri, RAM(rehberlik araştırma merkezi)lar, psikologlar bu konuda danışılabilecek kurum ve uzmanlardır.

Psikolojik Danışmanı Emine Kararmış
KAYNAKÇA
Diggory, Sylvia Farnham. Çocuklarda Öğrenme Yetersizliği; Şenel Günayer, Hatice (2002) Ankara, Ankara Üniversitesi basımevi
Rozan, Norma (1976) Özel Bir Okuma Bozukluğu (Disleksi) Okuyamayan Çocuklarda Disleksi Belirtilernin Araştırılması. İstanbul Üni. Edebiyat Fak. Yayınları
Saymaz, İlkay. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
Vassaf, Belkıs Halim (2003) . Öğrenme Yetersizliği. Ankara, MEB Yayınları
Özgür, İskender (2004) . Engelli Çocuklar ve Eğitimi Özel Eğitim. Karahan Kitabevi

%d blogcu bunu beğendi: