GeliÅŸim Psikolojisi,
Gelişimin Temel İlkeleri ,
PIAGET’in Bilişsel Gelişim Kuramı İle İlgili Temel Kavramlar,
PİAGET Bilişsel Gelişim Dönemler,
HEİNZ Werner Kuramı ,
JEROME BRUNER Kuramı,
Dil GeliÅŸimi ,
KiÅŸilik GeliÅŸimi ,
Savunma Mekanizmaları ,
Erik Erikson’un Psikososyal Gelişim Dönemleri ,
Rogres ve Benlik Kuramı,
Maslow ve Kendini Gerçekleştirme Teorisi,
Ahlak GeliÅŸimi,
Zihinsel GeliÅŸim
Burdan bilgisayarınıza indirebilirsiniz.>>>>>>>>>>>>>gelişim kuramları
Gelişim Kuramları
Gelişimin araştırılmasında kuramların rolünün ne olduğu konusunda
çeşitli yanıtlar vardır. Kuramlar, her şeyden önce olguların
düzenlenmesi ve yoğunlaştırılması için temel sağlayan betimleyici-
açıklayıcı bir rol oynarlar. Kuramlar ayrıca gelecek olayları kestirme
olanağını da saÄŸlarlar. Ancak bir kuramın “sınanabilir” ve dolayısıyla
“reddedilebilir” ya da “yanlışlanabilir” olması da gerekir.
Bir psikoloji kuramının diğer psikoloji kuramlarıyla ve disiplinleriyle
bütünleşmesi de önemli bir noktadır. Dolayısıyla, kapsamlı
bir gelişim kuramının oluşturulmasmda aşağıdaki ilkelerin önemi
vurgulanmaktadır:
– “Genel bir psikolojik geliÅŸim kuramı, baÅŸlangıçta içinde diÄŸer
kuramsal ve amprik yönelimlerin bütünleşebileceği halen varolan bir
kurama dayanır”. ÖrneÄŸin bir geliÅŸim kuramı, felsefe, sosyal psikoloji,
matematik, uygulamalı psikiyatri, psikopatoloji, psikoterapi, eğitim
gibi birçok bilgi alanıyla ilişkilendirilebilir.
– “Bir psikolojik geliÅŸim kuramı, insan geliÅŸiminin bir alanını
odak noktası olarak kabul edip içindeki ve çevresindeki diğer gelişim
alanlarıyla bütünleÅŸerek güvenilir biçimde ortaya çıkabilir”. ÖrneÄŸin
Piaget’in kuramı biliÅŸsel bir kuramdır, psikolojinin diÄŸer alanlarından
(gelişim psikolojisi, öğrenme psikolojisi, sosyal psikoloji) bilişsel alana
doğru bir yönelme vardır.
– “Bir psikolojik geliÅŸim kuramı geniÅŸ sayıdaki disiplinlerden
süzülerek ortaya çıkar”. Disiplinlerarası bir yaklaşım, genel bir psikoloji
kuramı için gerekli daha derin araştıımalara olanak verir. Değişik
disiplinler de aynı alan üzerine eğilebilirler, disiplinlerin bir araya
gelmesi kuramların birbiri içinde erimesini sağlar, sonuçta kesitsel ve
birçok alanı kapsayan ve derinliğe ulaşmayı sağlayan teknikler elde
edilebilir.
– “Bir psikolojik geliÅŸim kuramı, bireyin öznel olarak yaÅŸadığı
tüm psikolojik çevreyi içine alır”. Böylece bir geliÅŸim kuramı düşünce,
duygu, benlik, ahlak, yaratıcılık, toplumsallaşma gibi gelişim alanlarını,
bireyin okul, toplum, kültür gibi ortamlardaki durumunu inceleyebilir.
– “Bir psikolojik geliÅŸim kuramı, bir insanın tüm psikolojisi ile
ilgili olan mevcut kavramların hepsiyle ilgilenir.” ÖrneÄŸin bir kuram,
doğa-kazanım gibi tartışma konularıyla, kritik dönemler, çocuk yetiştirme
teknikleri, anksiyetenin geliÅŸimsel iÅŸlevi gibi sorunlarla ilgilenir.
– “Bir psikolojik geliÅŸim kuramı, sentez ve bütünleÅŸtirme özelliÄŸinin
yanısıra, bazı uzlaÅŸmaz öğeleri reddetmek zorunda kalabilir”.
ÖrneÄŸin, davranışçılığın Piaget’in kuramıyla ters düştüğü açıktır. Ancak,
değişik bir yaklaşımla öyle bir reddetme yolu izlemeyebilir ve
davranışçı yaklaşımlar safdışı edilmeyebilir.
– “Bir psikoloji kuramı belirli uygulamalar için özel baÄŸlantı
süreçleri geliÅŸtirebilir”. ÖrneÄŸin, bir geliÅŸim kuramının eÄŸitim programları
geliştirmede önemli katkıları olabilir.
– “Bir psikoloji kuramı bir geliÅŸim evreleri taslağı içerebilir”.
Evrelerin varlıkları ve özellikleri tartışma konusu olmakla birlikte
betimleyici ve açıklayıcı rolleri kabul edilmektedir.
– “Bir psikoloji kuramı bütün kültür ve alt kültürlerle iliÅŸkilidir.”
– “Bir psikolojik geliÅŸim kuramı toplumsal normdan ayrılan bireyin
geliÅŸimine de yer vermelidir”. Amaç, daha kapsamlı bir insan
geliÅŸimi için birçok kaynak ve içgörüden ürün alabilmektir. Karl Popper’in
dediği gibi, kuramlar dünyayı bilimsel olarak avlayabilmek için
ağ olarak kullanılırlar, bütün çaba ağı daha ince örebilmek olmalıdır
(S. ve C. Modgil, 1980).
Modern gelişim araştırmalarının çoğu kuramların yol göstericiliğinde
yapılmış ve yapılmaktadır. Özellikle dört büyük psikoloji
kuramı bütün araştırmaları etkilemektedir.
Gelişim psikolojisine yön veren temel kuramlardan biri olgunlaşma
kuramı (maturational theory)’dir. Bu kuramın dayandığı temel
düşünce, çocukta zaman içinde görülen değişimlerin çoğunun bedendeki
özel ve önceden belirlenmiş bir şema ya da plana göre ortaya
çıktığıdır. Bu görüşe göre olgunlaşma bu planın doğal açılımının ortaya
çıkmasıdır. Bütün gelişimlerin doğal süreçlerin ve biyolojik planların
açılımıyla kendi kendine düzenlendiğini savunan bu görüş Arnold
Gessell tarafından geliştirilmiştir. Gessell, öncelikle çocukların
fiziksel ve devinimsel gelişimini incelemiş ve -çok az bir muhalefete
karşı- pek çok kabul görmüştür. Buna karşılık, kişilik ve zihin gelişimine
ilişkin olgunlaşmacı görüş şiddetle eleştirilmektedir.
Sigmund Freud’un geliÅŸtirdiÄŸi psikanalitik kuram (psychoanalytic
theory), insanın psikolojik bakımdan evrensel ilkelere uygun olarak
geliÅŸtiÄŸini kabul eder. Ancak Freud bir bireysel kiÅŸiliÄŸin iÅŸlevsel
yönlerinin toplumsal bir baÄŸlam içinde biçimlendiÄŸine de inanır. Freud’un
gelişimciIere en önemli katkısı, tüm yaşam boyunca sürecek örüntülerin
oluşmasında erken yaşam deneyimlerinin önemini vurgulamasıdır.
Toplumsal öğrenme kuramı (social learning theory) geleneksel
davranışçılığı aşarak, kişisel ve çevresel etkenlerin hepsinin birbiri
içine girmiş belirleyiciler olarak etkide bulunduğunu savunur. Davranışın
çevreden etkilendiği doğrudur, fakat çevre de kısmen bizim tarafımızdan
yaratılır. Bu yaklaşım son derece etkili olmuştur, çünkü
toplumsal gelişim süreçlerinin etkisiyle doğrudan ilişkilidir.
Psikolojik gelişimi kavramanın bir başka yolu da düşünme ve
bilme süreçlerinin gelişimini araştırmaktır. Bilişsel gelişim kuramı
(cognitive-developmental theory)’nın en önemli adı Jean Piaget’tir.
Piaget’in çalışmaları toplumsal ve ahlaksal geliÅŸimin de biliÅŸsel
temelleriyle anlaşılabileceğini göstermiştir. Bilişsel gelişim kuramı,
temeldeki yapı ile yaşantı arasındaki dinamik etkileşimi vurgular; bilişsel
yeteneklerin gelişimine ve zihnin simgesel tasarımları anlama ve kullanma
becerisine önem verir.
Gelişim, ilerleyici (progressive), sırasal (sequential) ve kuşaklar
boyunca aynı örüntüyü izleyen bir oluşumdur; aynı zamanda döngüsel
(circular)dir, çünkü her kuşak olgunlaştıkça gelecek kuşağı büyütür.
Yaşam döngüsünün doğası konusunda yazarlar, filozoflar, toplumbilimciler
çeşitli görüşler ortaya atmışlardır. Yaşam döngüsünün ilerleyen
ve sırasal değişimleri konusunda, bu değişimlerin neden bir sıra
ile meydana geldiği, ne kadarının biyolojik ne kadarının toplumsal ya
da psikolojik etkenlerle belirlendiği, bu değişimlerin bütün kültürlerde
ve bütün bireylerde aynen ortaya çıkıp çıkmadığı… sorunlarını açıklayan
tek bir kuram henüz ortaya atılabilmiş değildir.
Bununla birlikte, özellikle evrelere dayalı gelişim kuramlarının
tüm yaşam döngüsünü kapsayacak biçimde kuruldukları söylenebilir.
Sigmund Freud, Erik Erikson ve Jean Piaget insan geliÅŸimini evrelere
ayırarak inceleyen en önemli evre kuramcılarıdır. Daha önce belirtildiği
gibi, evre kuramcıları gelişimi, görece sırasal, ani ve sabit bir değişimler
dizisi olarak görürler. Evre kavramı, insan gelişimi çizgisinin
aşamalı düzeylere bölündüğü görüşüne dayanır. Freud, her insanın
oral, anal, fallik, lalent ve genital olmak üzere bir dizi psikoseksüel
evreden geçerek geliştiğini, ancak bu gelişmede özellikle yaşamın ilk
yıllarının önemli olduğunu kabul eder. Her evre, bireyin bir sonraki
Tablo 4
Yaşam Süresinde Gelişim Evreleri
EVRE: DOĞUM ÖNCESİ EVRE
Yaş dönemi: Gebelikten doğuma
Temel özellikler: fiziksel gelişim
BiliÅŸsel evre PİAGET: –
Ruhsal-cinsel evre FREUD: –
Ruhsal-toplumsal evre ERİKSON: –
Ahlak evresi KOHLBERG: –
EVRE: BEBEKLİK
YaÅŸ dönemi: DoÄŸumdan yaklaşık 18’inci aya
Temel özellikler: Gelişmiş hareket; basit dil;
toplumsal baÄŸlanma
Bilişsel evre PİAGET: Duyusal devinimsel
Ruhsal-cinsel evre FREUD: Oral; anal
Ruhsal-toplumsal evre ERİKSON: Güven/Güvensizlik
Ahlak evresi KOHLBERG: Ahlak-öncesi (Evre 0)
EVRE: ERKEN ÇOCUKLUK
YaÅŸ dönemi: Yaklaşık 18’inci aydan yaklaşık 6’ıncı yıla
Temel özellikler: İyi gelişmiş dil; cinsel tip;
grup oyunu; okula hazırlığın bitişi
Bilişsel evre PİAGET: İşlem-öncesi
Ruhsal-cinsel evre FREUD: Fallik; Oedipal
Ruhsal-toplumsal evre ERİKSON: Özerklik/Kuşku;
Girişim/Suçluluk
Ahlak evresi KOHLBERG: İtaat ve ceza (Evre 1);
Karşılıklılık (Evre 2)
{loadposition header}
EVRE: GEÇ ÇOCUKLUK
YaÅŸ dönemi: Yaklaşık 6’ıncı yıldan yaklaşık 13’üncü yıla
Temel Özellikler: Birçok bilişsel süreç yetişkin
düzeyinde (işlem hızı hariç); oyun grubu
Bilişsel evre PİAGET: Somut işlem
Ruhsal-cinsel evre FREUD: Örtülü dönem
Ruhsal-toplumsal evre ERİKSON: Çalışkanlık/Aşağılık duygusu
Ahlak evresi KOHLBERG: İyi çocuk (Evre 3)
EVRE: ERGENLİK
YaÅŸ dönemi: Yaklaşık 13’üncü yıldan yaklaşık 20’inci yıla
Temel özellikler: Erinlikle başlar, olgunlukla biter;
yüksek bilişsel düzeylere ulaşma; anababadan bağımsızlık;
cinsel ilişki evreye geçmeden önce çözmek zorunda olduğu
bir çatışma içerir.
Bilişsel evre PİAGET: Soyut işlem
Ruhsal-cinsel evre FREUD: Genital evre
Ruhsal-toplumsal evre ERİKSON: Kimlik/Rol karışıklığı
Ahlak evresi KOHLBERG: Yasa ve düzen (Evre 4)
EVRE: GENÇ YETİŞKİNLİK
YaÅŸ dönemi: Yaklaşık 20’inci yıldan yaklaşık 45’inci yıla
Temel özellikler: Meslek ve aile gelişimi
BiliÅŸsel evre PİAGET: –
Ruhsal-cinsel evre FREUD: –
Ruhsal-toplumsal evre ERİKSON: Yakınlık/Yalıtılmışlık
Ahlak evresi KOHLBERG: Toplumsal anlaÅŸma (Evre 5)
EVRE: ORTA YAÅž
YaÅŸ dönemi: Yaklaşık 45’inci yıldan yaklaşık 65’inci yıla
Temel özellikler: Meslekte en yüksek düzey; kendini
deÄŸerlendirme; “boÅŸ yuva” bunalımı; emeklilik
BiliÅŸsel evre PİAGET: –
Ruhsal-cinsel evre FREUD: –
Ruhsal-Toplumsal evre ERİKSON: Üretkenlik/Kendine dönüklük
Ahlak evresi KOHLBERG: İlkeli evre (Evre 6 ve 7,
ikiside ender)
EVRE: İLERİ YAŞ
YaÅŸ dönemi: Yaklaşık 65’inci yıldan ölüme
Temel Özellikler: Aileden, başarılardan tad alma;
bağımlılık; dulluk; kötü sağlık
BiliÅŸsel evre PİAGET: –
Ruhsal-cinsel evre FREUD: –
Ruhsal-toplumsal evre ERİKSON: Bütünlük/Umutsuzluk
Ahlak evresi KOHLBERG: –
EVRE: ÖLÜM
YaÅŸ dönemi: –
Temel özellikler: Özel anlamda bir “evre”
BiliÅŸsel evre PİAGET: –
Ruhsal-cinsel evre FREUD: –
Ruhsal-toplumsal evre ERİKSON: –
Ahlak evresi KOHLBERG: –
Kaynak: Ph. G. Zimbardo, Psychology and Life, 1979.
Psikanalitik geleneğe bağlı bir kuramcı olan Erikson sekiz psikososyal
evre ayırt eder; birey bunların her birinde başarıyla çözmek zorunda olduğu
temel bir çatışma yaÅŸar. Erikson’un kuramı, kiÅŸinin yaÅŸam süresi
(life span) boyunca yer alan sürekli bir kişilik gelişimi sürecinden söz
ederek Freud’un kuramını aÅŸar. Piaget, büyümekte olan çocuÄŸun içinde
yaşadığı dünyaya nasıl uyum sağladığı sorununu temel olarak alır ve
dört biliÅŸsel geliÅŸim evresi saptar. Kohlberg, Piaget’i izleyerek, ahlak
alanında altı evreli bir gelişim kuramı oluşturmuştur.
Tablo 4’te, yaÅŸam süresinde ortaya çıkan geliÅŸim evreleri belli
başlı kuramlar açısından, bu evrelerin yaklaşık yaşları ve temel olayları
belirtilerek gösterilmektedir; Tablo 5 kuramları karşılaştırmaktadır.
Tablo 5
Gelişim Kuramları
BİYOLOJİK KURAMLAR:
Gelişimin Doğası: Doğa
Rehber Süreç: Olgunlaşma
Birey: Etkin
Gelişimin Biçimi: Evre
Odak: Yapıda ve davranışta gözlenebilir değişimler
PSİKODİNAMİK KURAMLAR:
Gelişimin Doğası: Doğa ve kazanım
Rehber Süreç: Olgunlaşma
Birey: Etkin
Gelişimin Biçimi: Evre
Odak: Kişilik yapısında içsel değişimler
KOÅžULLANMA KURAMLARI:
Gelişimin Doğası: Kazanım
Rehber Süreç: Öğrenme
Birey: Edilgin
Gelişimin Biçimi: Sürekli
Odak: Davranışta gözlenebilir değişimler
BİLİŞSEL TOPLUMSAL ÖĞRENME KURAMLARI:
Gelişimin Doğası: Kazanım
Rehber Süreç: Öğrenme
Birey: Ilımlı etkin
Gelişimin Biçimi: Sürekli
Odak: Davranışta gözlenebilir değişimler
BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMLARI:
Gelişimin Doğası: Doğa ve kazanım
Rehber Süreç: Olgunlaşma
Birey: Etkin
Gelişimin Biçimi: Evre
Odak: Zihinsey yapıda içsel değişimler
BİLGİ-İŞLEM KURAMLARI:
Gelişimin Doğası: Kazanım
Rehber Süreç: Öğrenme
Birey: Etkin
Gelişimin Biçimi: Sürekli
Odak: Davranışta gözlenebilir değişimler
KÜLTÜREL-BAĞLAMSAL KURAMLAR:
Gelişimin Doğası: Doğa ve kazanım
Rehber Süreç: Olgunlaşma ve öğrenme
Birey: EtkileÅŸimci
Gelişimin Biçimi: Sarmal
Odak: birey ile toplum arasındaki ilişki
Kaynak: Hoffman ve ark., 1994{loadposition header}
GeliÅŸim alanında “olgunlaÅŸma kuramı” (A. Gesell) ve “etolojik
kuram” (K. Lorenz ve N. Tinbergen) genellikle biyolojik kuramlar
olarak adlandırılır. Freud’un “psikoseksüel kuramı” ve Erikson’un
“psikososyal kuramı” psikodinamik kuramlar çerçevesinde yer alır.
BiliÅŸsel kuramlar grubunda Piaget’in “biliÅŸsel geliÅŸim kuramı”, Kohlberg’in
“ahlak geliÅŸimi kuramı” ayrıca “toplumsal biliÅŸ kuramları”,
“bilgi-iÅŸlem kuramları” bulunur. Öğrenme kuramları içinde “koÅŸullanma
kuramları” (Pavlov, Watson, Skinner) geleneksel kuramlardır,
bunları “toplumsal öğrenme kuramları” (Dollard, Miller) izler; bu
grupta en yeni akım “biliÅŸsel toplumsal öğrenme kuramı” (Bandura)
olarak ortaya çıkar. Gelişim alanında son olarak kültürel-bağlamsal
kuramlar’ı buluyoruz; Vygotsky’nin “toplumsal-tarihsel kuramı” ve
Bronfenbrenner’in “ekolojik kuramı” bu grupta yer almaktadır (bk.
Tablo 5). Bütün bu kuramlar insan gelişiminin düzenli olduğu, dolayısıyla
davranışın önceden kestirilebileceği sayıltısına dayanırlar.
Bir ayrıksılık dışında bütün kuramlar bireyi etkin bir varlık olarak
görürler. Bir kuramın insanın doğasını, gelişimin özünü nasıl gördüğü
sorusu kuramların değerlendirilmesinde en önemli noktadır (bu temel
görüşler aşağıda kuramlar karşılaştırılırken açıklanmaktadır).
Kuramların Karşılaştırılması
Önceki sayfalarda kısaca özetlediğimiz gelişim kuramlarını burada
daha ayrıntılı biçimde ele alacak ve aralarındaki ilişkileri de
araştıracağız. Böylece, gelişimin duygusal, bilişsel, toplumsal boyutları
arasındaki ihmal edilemez bağları da görmüş olacağız. Bu arada kuramlara
yöneltilen temel eleştiriler de ortaya konmuş olacaktır. Ancak
bu ayrıntılara girmeden önce kuramların gerisinde yer alan dünya görüşlerini
incelemekte yarar görüyoruz. Perlmutter ve Hall’ın (1992)
belirttiği gibi, gelişimciler, gelişme süreçlerini açıklamaya yönelik
kuramlarını kurarken insanın doğasına ve davranış süreçlerine ilişkin
değişik modellere dayanırlar. Her model farklı bir dünya görüşünü
temel alır ve gelişimi temsil edecek farklı bir analoji kullanır. Böylece,
gelişimciler tarafından temel alınan dünya görüşü onların gelişimin
değişik yönlerini tanımlama, araştırma ve yorumlama yollarını etkiler.
Perlmutter ve Hall bellibaşlı üç model olduğunu söylemektedir:
Mekanistik, organizmik, diyalektik (başka yazarların başka sınıflamalar
yaptığı gözden kaçırılmamalı). Onlara göre bu modellerin hiçbiri
ne doğru ne de yanlıştır; ama herbiri gelişimi anlamada rehber olarak
kullanılabilir (bk. Tablo 6. Okuyucunun Tablo 5 ile Tablo 6’yı birlikte
incelemesi yararlı olacaktır).
Tablo 6
Gelişime İlişkin Dünya Görüşleri
BENZETME:
Mekanistik: Makina
Organizmik: Organizma
Diyalektik: Orkestra müziği
BİREY:
Mekanistik: Genel olarak edilgin
Organizmik: Etkin
Diyalektik: EtkileÅŸimsel
ODAK:
Mekanistik: Davranışta gözlenebilir değişimler
Organizmik: Yapıda içsel değişimler
Diyalektik: Birey ile toplum arasında ilişki
DEĞİŞİM TÜRÜ:
Mekanistik: Niceliksel
Organizmik: Niteliksel
Diyalektik: Niceliksel ve niteliksel
Kaynak: Perlmutter ve Hall, 1992.
Mekanistik modeller makina benzetmesini kullanır ve gelişimin
de makinanın işleyişini yöneten yasalar gibi düzenli yasalara bağlı
olduğunu kabul eder. Gelişimi dış güçler etkiler; davranış geçmişteki
deneyimlerle ve şimdiki durumlarla biçimlenir. İnsanların duyguları,
düşünceleri ve eylemleri değişir, ama yapıları değişmez (otuz yaşındaki
biriyle yedi yaşındakinin bilişsel yapıları farklı değildir). Bu modelde
davranış uyarılmanın sonucudur, dolayısıyla insanların eylemleri
çevreye tepkiler doğrultusunda açıklanır. Öğrenme kuramcıları davranışı
açıklarken ve bazı biliş kuramcıları zihnin işleyişini açıklarken
bu modeli kullanırlar. Bu yaklaşımda insan edilgin bir varlıktır (ancak,
bu modelden kaynaklanan “toplumsal biliÅŸ kuramı”nda birey
akılcı bağlamda etkin sayılmaktadır). Organizmik modeller insanı etkin
ve değişen organizmalar olarak görürler. İnsanlar çevreyle etkileştikleri
için köklü bir biçimde değişirler. Düşüncedeki gelişme deneyimin
basit bir sonucu değildir, yapıdaki biyolojik temelli özel bir
değişimi yansıtır (otuz yaşındaki birinin bilişsel süreçleri yedi yaşındaki
birininkinden niteliksel olarak farklıdır). Organizmik yaklaşım
gelişimin hedefiyle ve davranışın örgütlenme biçimiyle ilgilenir; davranışın
dışsal nedenini değil, bireyin içindeki değişim kurallarını tanıma
ve tüm sistemi betimleme amacını güder. Bu yaklaşımda birey etkindir,
etkinliğinin kaynağı da kendisidir. Diyalektik yaklaşım insanın
sürekli değişen bir çevreyle etkileşim içinde olduğunu kabul eder.
Gelişim, aralarında hiçbir zaman yetkin bir uyum bulunmayan biyolojik,
fiziksel, psikolojik ve toplumsal boyutlara sahiptir. Diyalektik
yaklaşım birey ile toplum arasındaki ilişkiye odaklanır; bireyin gelişimi
büyük ölçüde tarihsel andaki olaylardan etkilenir (bu nedenle, yüzyılımızda
doğmuş birinin gelişimi geçen yüzyılda doğmuş birininkinden
farklı olacaktır). Diyalektik yaklaşımın mekanistik ve organizmik
yaklaşımların kavramlarını bütünleştirebileceğini ileri süren gelişimciler
vardır (Perlmutter ve Hall, 1992).
Şimdi, daha önce sözünü ettiğimiz gelişim kuramlarını birbiriyle
karşılaştırarak inceleyebiliriz.
Olgunlaşma kuramı insanoğlunun sırasal bir büyüme (sequential
growth) gösterdiği ilkesini embriyoloji çalışmalarından almıştır. Embriyonun
epigenetik olarak bazı evrelerden geçerek büyüdüğü ve bu sıranın
her zaman sabit olduğu bu çalışmalarda ortaya konmuştur. İşte
bu embriyolojik modeli çocuk gelişimine uygulayan kişi Arnold Gesell
(1880-1961) olmuÅŸtur. Gesell’e göre, olgunlaÅŸma mekanizması
doğumdan önce olduğu gibi sonra da gelişimi yönlendirmeyi sürdürür.
Gelişim hızları açısından çocuklar arasında farklılık olmakla birlikte
hepsi aynı sırayı izler. Çocuklar, sinir sistemleri yeterli derecede
olgunlaştığında, oturur, yürür ve konuşurlar. Bu gelişmede öğrenmenin
çok az katkısı vardır. Ancak Gesell normal gelişim için belirli çevresel
koşulların da gerekli olduğunu kabul eder. Olgunlaşma süreci herhangi
bir biçimde zarar gördüğünde normal gelişim de engellenecektir.
Örneğin embriyo oksijen yokluğuna uğrarsa organların gelişiminde
ciddi sorunlar görülür. Doğum sonrası gelişimde de çevrenin belirli
koşulları taşıması gerekmektedir. Örneğin, çevrelerinde yeterli derecede
uyaran olmayan, yeterli bakım görmeyen kurum çocukları iyi gelişemezler.
Gesell en önemli çalışmalarını devinim gelişimi alanında
yapmış, ancak olgunlaşma mekanizmasının bütün gelişimi belirlediğini
kabul etmiÅŸtir. Gesell’e göre çocuk yetiÅŸtirmek de olgunlaÅŸma
ilkesinin tanınmasıyla başlamalıdır. İnsanoğlu dünyaya biyolojik evrimin
ürünü olan bir programla gelir; anababa belirli kurallara zorlamadan,
çocuğu kendisinden alacağı doğal ipuçlarına göre eğitmeyi bilmelidir.
Gesell’i eleÅŸtiren kuramcılara göre, çocuÄŸun geliÅŸiminde dış çevre
iç plandan daha etkilidir. Gesell ayrıca, gelişimdeki yaş normlarını
çok kesin biçimde verdiği, olabilecek değişiklikleri dikkate almadığı
için de eleÅŸtirilmektedir. Buna karşılık Gesell’in, özellikle bebeÄŸin
devinim gelişimine ilişkin normları hala çok değerlidir; çocuğun kendini
ayarlaması, anababanın da buna duyarlı olması ilkesi de geçerliğini
korumaktadır.
Psikanalizin gelişim psikolojisine belli başlı katkısı evre kavramıdır.
Freud (1856-1939) insan gelişiminin çeşitli evrelerini tutarlı bir
sistem halinde betimleyen ilk bilim adamıdır. Son olarak psikanaliz,
insanın eylemlerinin ve düşüncelerinin ilk bakışta görüldüğünden daha
karmaşık olduğunu öğretmiştir bize.
Psikanaliz kuramı gelişim alanını etkilemiş olmakla birlikte, çağdaş
gelişimciler genellikle birçok psikanalitik görüşü yetersiz ya da
yanlış bulmaktadırlar. Örneğin, ilk üç psikoseksüel evrenin yetişkinlikteki
kişilik gelişimini belirlediği görüşü normal çocukların araştırılmasında
pek az destek bulmuştur. Ayrıca, yetişkinlikteki kişilik özelliklerinin
ve davranışların çoğunun sosyo-kültürel çevreden ve gündelik
yaşamdan etkilendiği konusunda görüş birliği vardır. Psikanalizin
tarihsel önemi bütün bu tartışmaları başlatan ilk kuram olmasıdır.
Toplumsal öğrenme kuramının en önemli adı olan Bandura insan
yaÅŸamında “gözlem yoluyla öğrenme”nin önemini savunur. Gözlemsel
öğrenme dört süreç içinde gelişir: Dikkat etme, akılda tutma, davranışı
tekrarlama, pekiştirme ve güdüleme. Aslında bu dört süreç birbirinden
ayrı deÄŸildir, birlikte iÅŸler. Bandura bu dört sürece dayanan “model
alarak öğrenme” olgusunu, daha geniÅŸ bir çerçeve içinde asıl
“toplumsallaÅŸma” süreci açısından deÄŸerlendirir. ToplumsallaÅŸma süreci
içinde bir toplumun üyelerine toplumsal kabul gören davranışlar, cinsiyet
rolleri öğretilir. Kişi toplumsallaştıkça dış ödül ve ceza sistemlerine
bağımlı kalmadan kendi iç denetim örüntülerini geliştirir. Kişi kendini
değerlendirme standartlarını oluştururken gözlemlediği modellerin
standartlarını örnek alır. Toplumsal öğrenme kuramcıları paylaşma,
yardımlaşma, işbirliği gibi olumlu toplumsal davranışların da bu modellerden
etkilendiğini kabul ederler. Sonuç olarak bu yaklaşımda,
model davranışlar aracılığıyla insana her tür davranışın öğretilebileceği
ilkesi benimsenmektedir.
Toplumsal öğrenme kuramcısı Banduranın görüşleri ile bilişsel
geliÅŸim kuramcısı Piaget’in görüşleri arasında birleÅŸen ve ayrılan noktalar
vardır. Her iki kuramcı da çocuğu öğrenme süreci içinde oldukça
etkin ve bilişsel bir varlık olarak kabul eder. Ancak Bandura dış çevrenin
etkilerini savunurken, Piaget iç güçlerin önemini vurgular. Piaget’e
göre gelişim, dışardan öğretilenden bağımsız olarak, çocuğun içsel
ilgi ve merakı sonucu kendi kendine ilerleyen bir süreçtir. Bu süreç
bazı içsel değişikliklerle evrelerin ortaya çıkmasını sağlar. Daha çok
çevreci olan Bandura ise Piaget’in görüşlerini iki açıdan eleÅŸtirir. Bandura
ya göre çocuklar çevreye içsel bir merak duydukları için değil,
pekiştiricilerle özendirildikleri için öğrenir, daha sonra bu dış
deÄŸerlendirmeleri içselleÅŸtirirler. Yine Bandura’ya göre çocukların ne
öğrendiklerini evreler değil izlenen modeller belirler; hatta toplumsal
öğrenme yöntemleriyle Piaget’in evrelerini deÄŸiÅŸtirmek bile olanaklıdır.
Bilişsel gelişimciler dış çevrenin çocuk üzerindeki etkisinin önemini
kabul etmekle birlikte çocuktan kaynaklanan gelişime de yer vermek
istemektedirler. Dolayısıyla geliÅŸimciler, Bandura’nın kendiliÄŸinden
öğrenme olgusunu ihmal edişini eleştirmektedirler. Gelişimcilere
göre Bandura çok fazla çevrecidir ve bu tutum dikkatimizin çocuktan
uzaklaşmasına yol açmaktadır (W. Crain, 1980).
Piaget’e göre zeka geliÅŸimi “sürekli ve ilerleyici bir dengelenme
sürecidir” ve “geliÅŸimin evreleri ya da düzeyleri birbirini izleyen
dengelenme basamaklarından oluÅŸur.” GeliÅŸim sırasında birbiri ardına ortaya
çıkan farklı bütünsel yapılar doğuştan değildir, derece derece kurulurlar,
bir oluÅŸumun sonucudurlar. Zeka esas olarak etkin bir doÄŸaya
sahiptir. Ruhsal yaşamın hareket noktası bilinç değil, etkinliktir ve
ruhsal geliÅŸim eylemin derece derece zihinselleÅŸmesinden ibarettir.
Piaget’e göre, “eylem düşünceden önce gelir.” Eylem iÅŸlemde içselleÅŸir.
Pratik zeka kavramsal zeka haline gelir.
Bilişsel gelişim kuramının belirlediği evreler ile psikanalizin
belirlediği evreler arasında karşılaştırma yapmak yararlı olacaktır. Piaget
(1896-1980) daha başlangıçtan itibaren ve araştırmaları boyunca kendi
bulgularını psikanalizin bulgularıyla karşılaştırmaya çalışmıştır. Sonunda
Piaget, 1933’deki psikanaliz kongresinde kendi zeka psikolojisi
ile psikanaliz arasındaki ilişkiyi ortaya koymuştur. Piaget, duygusal
gelişimle bilişsel gelişim arasında koşutluk olduğuna, ikisinin de evre
sistemi aracılığıyla belirlenebileceğine inanmaktadır. Piaget zihinsel
ve duygusal evreleri sistemleştirmekte ve her zihinsel evreye karşılık
olan duygusal görünümleri belirtmektedir. Piaget’e göre iki alan arasındaki
koşutluk açık ve kesindir: Duygusal alan, yapısı zihinsel olan
davranışın enerji kaynağını oluÅŸturur. Bu düzenleme Piaget’in evre sistemini
genelleştirmekte ve evre anlayışı kişiliğinin evreleri anlayışı
haline gelmektedir.
Piaget’e göre Freud’un temel keÅŸiflerinden biri, çocuÄŸun duygusal
alanın iyi belirlenmiş evrelerinden geçerek gelişmesi, evreler arasında
yetkin bir sürekliliÄŸin olması olgusudur. Piaget’in Freud’a yönelttiÄŸi
temel eleştiri ise, keşfettiği duygusal olguları yorumlamasının yetersiz
kalması yönündedir. Piaget’e göre bu yetersizliÄŸin nedeni Freud’un hala
geleneksel çağrışımcı psikoloji çerçevesinde düşünmesidir. Piaget
Freud’un keÅŸfettiÄŸi temel duygusal olguların kendi evre anlayışıyla ve
sistemiyle kolayca bütünleştirilebileceği inancındadır.
Piaget’e göre, geliÅŸimde biliÅŸsel ögeler ile duygusal ögeler birbirinden
ayırt edilemez. Duygusal alan, zekanın yapılarının değil işleyişinin
tabi olduğu bir enerji kaynağı rolünü oynar. Gerçekte enerjisiz
bir yapı ve yapısız bir enerji olamayacağı için, her yeni yapıya bir
enerji düzenleme biçimi, her duygusal davranış düzeyine de belirli bir
biliÅŸsel yapı tipi denk düşmelidir. Bu açıdan bakıldığında, Piaget’in
sistemindeki farklı evreler onlara denk düşen duygusal görünümlerle
tamamlanabilir. Piaget’e göre gerçeklikte duygusal ve biliÅŸsel davranıştan
ayrı ayrı söz etmek olanaksızdır; her davranış “aynı zamanda
hem o, hem öbürü”dür. Bunu kavramak için yapının ve enerjinin dilini
öğrenmek gerekir. Piaget’in yaklaşımında duygusal geliÅŸim zihinsel
gelişime bağlıdır. Fakat zeka ile duygu arasında bir doğa farkı vardır:
“Davranışın enerjisi duygusal alanı ortaya çıkarır; davranışın yapıları
ise biliÅŸsel iÅŸlevleri ortaya çıkarır.” Duygusal alan zekanın iÅŸleyiÅŸine
müdahale eder, ama yapılar yaratamaz. Piaget’e göre, “Duygusal iÅŸlev,
ona araçlarını sağlayan ve onun hedeflerini aydınlatan zeka olmadan
hiçbir ÅŸey deÄŸildir.”
Bilişsel gelişim ile toplumsal gelişim arasında da ilişki kurulabilir;
bu iliÅŸkiyi belirten en genel kavram “toplumsal biliÅŸ” (social cognition)
kavramıdır. Toplumsal bilişin gelişimi, insani, toplumsal dünyaya
iliÅŸkin biliÅŸlerin geliÅŸimidir. Bu geliÅŸim, ben’in ben-olmayan’dan,
kiÅŸinin kiÅŸi-olmayan’dan ve bir kiÅŸinin baÅŸka bir kiÅŸiden gitgide ayrılması,
farklılaşması süreci olarak tanımlanabilir.
Piaget’e göre çocuÄŸu çevre ile iliÅŸkiye sokan etkinlik özümleme
ve uyma süreçlerini içerir, zeka da bu özne-nesne ilişkisiyle tanımlanır.
Özne ile nesne arasındaki ilk ilişki ikili olmayan (adüalistik) bir
farklılaşmamışlık ilişkisidir; bu ilişkide ben ile ben-olmayan arasında
hiçbir ayırım yoktur. Sonra iki yönlü bir hareketle, yani deneyimin
değerlendirilmesini sağlayan dışsallaştırma hareketiyle ve zihinsel işleyişin
bilincini kazandıran içselleştirme hareketiyle, kendi özerklikleri
ve etkileşimleri içinde öznenin kurulması ve dünyanın kurulması gerçekleşir.
Piaget’e göre, “zeka ne benin bilinciyle baÅŸlar, ne de nesnelerin
bilinciyle; zeka bunların etkileşiminin bilinciyle başlar ve bu etkileşimin
iki kutbunun aynı anda birbirine yönelmesiyle, zeka kendi
kendini örgütlerken dünyayı da örgütler.” BaÅŸlangıçta her ÅŸey özne ve
onun eylemi üzerinde odaklaşmıştır; sonra derece derece merkezden
ayrılma (decentration) gerçekleşir, böylece özne diğer nesneler arasında
bir nesne olur. Piaget’e göre bu geliÅŸimi belirleyen ilke ÅŸudur:
Bütünsel bir benmerkezlilikten nesnelliğe geçiş (Tran-Thong, 1978).
Flavell’e göre, toplumsal biliÅŸ, insani nesnelerin ve onların yaptıklarının
biliÅŸi anlamına gelmektedir. Bu biliÅŸin içinde ben’e, diÄŸer insanlara,
toplumsal ilişkilere, örgütlere ve kurumlara, genel olarak insani,
toplumsal dünyamıza ilişkin algı, düşünme ve bilgi vardır. Toplumsal
biliş insanları ve insanın yaptıklarını konu edinir. Örneğin makinalar,
matematik, ahlaksal yargılar insani bilişin konuları ve ürünleridir;
ama yalnızca sonuncusu insani toplumsal bilişin konusu sayılabilir.
Toplumsal biliş kesinlikle toplumsal dünyayı ele alır, fiziksel ve
mantıksal-matematiksel olanı değil. Böylece toplumsal biliş alanındaki
özel gelişim eğilimleri şu alanlarda ortaya çıkmaktadır: Algılar,
duygular, düşünceler, niyetler, ben, kişilik, ahlak.
BilindiÄŸi gibi, Piaget’in kuramı öncelikle çocukların biliÅŸsel
gelişimiyle ve onların fiziksel dünyanın işleyişini anlayışlarıyla ilgilidir.
Kuramın temel sayıltısı, insanları ve toplumsal ilişkileri anlamada
etkili olan bilişsel etkenlerin fiziksel dünyayı anlamada rolü olan
etkenlerle aynı olduğudur. Piaget toplumsal dünyanın çocuğu fiziksel
dünyayla aynı biçimde etkilediğini kabul etmektedir. Bu temel kabulleri
nedeniyle Piaget’in modeli -toplumsal deneyimi geliÅŸimin kaynağı
olarak kabul etse bile- toplumsal alanla çok az ilgilenmektedir. Günümüzün
biliÅŸsel kuramcıları ise Piaget’in toplumsal deneyimle ilgili
görüşünü pek paylaşmamaktadırlar. Onlara göre toplumsal deneyimin
çocuk üzerindeki etkisi Piaget’in sandığından hem daha farklı, hem de
daha önemlidir. Toplumsal biliş kavramının ortaya çıkması da işte bunun
sonucu olmuÅŸtur (Vasta ve ark., 1992).
{loadposition header}
Bunu beÄŸen:
Beğen Yükleniyor...
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.