hd porno porno hd porno porno

Duygu durum bozukluğu

3.195 okundu

Herkesin duygu durumu zaman zaman değişkenlik gösterebilir. Hepimizin sıkıntılı olarak geçirdiği gün ve saatler olabilir. Günün bazı saatlerinde sıkıntı, keder, mutsuzluk, boşluk, karamsarlık hissedilebilir. Ancak bu tür duygusal dalgalanmalar kişide bir duygu durumu bozukluğu bulunduğu anlamına gelmez. Bu tür duygusal dalgalanmalar sürekli olarak yaşamımızı etkin bir şekilde sürdürmemizi engelleyecek bir hal aldığında ancak bir duygu durum bozukluğundan söz etmek mümkün olabilir. Bu çerçevede, en sık karşılaşılan duygu durum bozukluğu depresyondur.

A- Depresyonun Tanımı

Depresyon; duygusal, zihinsel, davranışsal ve bedensel bazı belirtilerle kendini gösterir. Depresyonun en dikkat çekici belirtisi çökkün ruh halidir. Depresyondaki kişi genellikle mutsuz karamsar ve ümitsizdir. Kendini hüzünlü ve yalnız hisseder. Kendisine ve çevresine olan ilgisi azalmaya başlar. Ortada hiçbir belirgin neden yokken ağlayabilir. Yoğun suçluluk duyguları ortaya çıkabilir. Bazen bu çökkün ruh haline gerginlik, huzursuzluk, aşırı endişe ve şüphecilik gibi belirtiler eşlik edebilir. Kişi zaman zaman hırçın hatta çok öfkeli olabilir. Bazen de kendini tüm duygularını yitirmiş gibi hissedebilir. Ağlayamaz, öfkelenemez ve kimseye karşı yakınlık hissedemez. Sözü edilen bu duyguların şiddetinde değişiklikler ortaya çıkabilir.  Bazen kişi kendini daha neşeli ve canlı hissedebilir. Ancak genel olarak olumsuz duygular daha belirgindir.

B- Depresyonun Belirtileri

Duygusal Belirtiler; depresyondaki en genel duygu üzüntüdür. Buradaki üzüntü normalde hepimizin hissettiği üzüntüden daha farklıdır, daha derin ve daha acı vericidir. Ayrıca depresyon tanısı almış pek çok kişi yaşama karşı ilgilerini kaybettiklerini, hayattan zevk almadıklarını dile getirmektedirler.

Bedensel ve Davranışsal Belirtiler; depresyona bağlı olarak iştah uyku, enerji düzeyi gibi pek çok bedensel işlevlerde de değişimler görülmektedir. Depresyondaki kimi hastalar iştahlarını kaybederken, kimileri gereğinden fazla yemeye başlayabilir. Bunlara bağlı olarak kilo alma ya da kilo kaybı yaşanabilir. Mide bağırsak sistemiyle ilgili şikayetler ortaya çıkabilir. Benzer şekilde kimileri bütün gün uyumak isterken, kimileri uykusuzluk sorunları yaşayabilir. Uykuya dalamama, gece boyunca uykunun sık sık bölünmesi ya da sabah çok erken saatlerde uyanma şeklinde sorunlar ortaya çıkabilir. Bazı kişilerde aşırı uyku eğilimi görülebilir, ancak kişi çok fazla uyumasına rağmen dinç ve dinlenmiş olarak uyanamaz.  Bunlara ek olarak baş ağrısı ya da bedenin değişik yerlerinde ağrılar görülebilir. Bütün bu belirtiler, kişinin önemli bir bedensel rahatsızlığı olduğu düşüncesine kapılmasına yol açabilir. Kişi genellikle yalnız kalmak ister sosyal ilişkilerden kaçınır. Diğer ilgi alanlarında olduğu gibi cinsel ilgi ve isteğinde de azalma olur.

Davranışsal olarak, depresyon tanısı almış pek çok kişide hareketlerde yavaşlama görülmektedir. Bu kişiler yavaş yürür, yavaş hareket eder ve yavaş konuşurlar. Düşük enerji düzeyiyle birlikte sürekli yorgunlukta hissedebilirler. Günlük işler bile altından kalkılamayacak görevler gibi görünür. Bu nedenle işler ya hiç yapılamaz ya da yapılması için çok fazla zaman ve çaba harcanır. Buna karşın kimilerinde bundan farklı olarak hareketlerde hızlanma ve huzursuzluk (psiko-motor ajitasyon) görülebilir. Böyle durumlarda kişi huzursuzluk ve kaygı içeren dönemler yaşayabilir. Fiziksel olarak kendini huzursuz ve gergin hisseder. Sürekli hareket halindedir, bir yerde rahatça oturamaz, kıpır kıpırdır.

Zihinsel Belirtiler; değersizlik, suçluluk, umutsuzluk, mutsuzluk, çaresizlik ve intihar içerikli düşünceler söz konusudur. Dikkatlerini toplamakta, karar vermekte sıkıntılar yaşayabilirler ve sık sık unutkanlık belirtisi gösterirler. Düşüncelerde önemli değişiklikler olur. Kişi kendine, çevreye ve geleceğe olumsuz bir gözle bakmaya başlar. Herkese yük olduğunu düşünür. Görev ve sorumluluklarını yerine getiremediğini düşünerek suçluluk hisseder. Olayların olumsuz yönlerini abartır, gelecekte de hiçbir şeyin düzelmeyeceğine inanır.

C- Depresyonun Nedenleri

  1. a) Biyolojik Nedenler

Duygu durum bozukluklarının nedenlerine ilişkin biyolojik yaklaşımların çoğu, sinir sistemindeki genetik anormalliklere ya da sistemdeki işlevlerin yapılmamasına odaklanmaktadır. Genetik anormallikler, kişinin nörobiyolojisini (hormonal dengesini) değiştirerek depresyona neden olmaktadır. Yapılan çalışmaların bir kısmı genetik geçişin olduğunu ileri sürmektedir.

Hormonlar ve Depresyon: Depresyonda hormonların önemli bir rol oynadığı uzun zamandır düşünülmektedir. Bu görüşün temeli, kadınların adet, adet öncesi döneminde, doğum sonrası dönemde ve menapozda depresyona eğilimli oldukları ile ilgili var olan bulgulara dayanmaktadır.

Mevsim ve Depresyon: Bazı durumlarda depresyonun mevsime bağlı olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Özelikle kış aylarında kişiler, gün içinde aydınlık geçen süre kısaldıkça kendilerini depresif hissetmektedirler. Bu durumun depresyon olarak tanımlanabilmesi için kişinin daha önceden bir depresif dönem geçirmiş olması gerekmektedir. Hepimizde mevsimlere göre duygu durum değişiklikleri görülmektedir. Ancak Amerika’da nüfusun yalnızca yüzde 1’i bu tanıyı almaktadır. Norveç ve İsveç gibi kış aylarında gün ışığını daha az görüldüğü yerlerde bu rahatsızlık daha yüksek oranlarda görülmektedir.

  1. b) Psiko-Sosyal Nedenler

Duygularımız, fiziksel ve toplumsal çevre faktörlerinden etkilenmektedir. Duygu durum bozukluklarında da psiko-sosyal etkenlerin yeri büyüktür. Önemli ekonomik sorunlar, aile bunalımları, iş yaşantısındaki çatışmalar ve doyumsuzluklar, emeklilik, iş kaybı, sevgi nesnesinin yitimi (sevilen bir kişi, iş ya da eşya), beden sağlığının bozulması, kişiyi örseleyen, inciten, onur kırıcı durumlarla karşılaşmak ve daha pek çok fiziksel ya da psiko-sosyal olay gerçek duygu durum bozukluklarının ortaya çıkmasında büyük rol oynarlar. Bunlara ek olarak sevilen bir kişi tarafından reddedilme, aşağılanma gibi düş kırıklıkları yaratabilecek durumlar, desteksiz kalma ve başarısızlık gibi durumlarda depresyonu başlatabilir. İlk nöbeti genellikle önemli bir yaşam olayı başlatır. Özellikle de biyolojik ve ruhsal yatkınlıklarla birlikte bu yaşam olayı tetikleyici bir etkendir.

Kişilik: Duygu durum bozukluklarında kişilik özelliklerinin önemli etkileri olduğu düşünülmektedir. Buna göre yatkınlığı arttıran kişilik özellikleri şunlardır; aşırı sorumluluk duyma eğilimi, bağımlılık, bencillik, titizlik, güvensizlik, kolayca suçlanma eğilimi. Ayrıca bu kişiler genellikle, kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye, iyilik sever olmaya eğilimli, aşırı duyarlı, sorumluluk duygusu güçlü, yakınlarına aşırı bağlı ve bağımlı, kendisinden ve yakınlarından yüksek beklentileri olan, mükemmeli arayan, onurlarına düşkün, öfke duygularını dışa vurmayan, çabuk etkilenen ve üzülen meraklı kişilerdir. Çeşitli yaşam olayları, baskılar, incitici durumlar, yaşlanma, beklentilerin gerçekleşmemesi gibi durumlarla karşılaştıkça kişinin hayır diyememe, hep vermeye çalışma, aşırı sorumluluk alma meziyetleri eziyet haline gelir. Kişi kendini ezilmiş, yenik düşmüş, bir çok doyum ve uyum kaynaklarını yitirmiş hissetmeye başlar.

Yas ve Depresyon:Yas ve depresyon pek çok kişi tarafından karıştırılmaktadır. Yasta olan bir kişi tipik depresyon belirtilerini yaşamaktadır. Bu kişi duygusal olarak yatırım yaptığı, bağlandığı, sevdiği bir nesneyi ya da kişiyi kaybetmiştir. Bunu izleyen dönemlerde hem fiziksel hem de psikolojik olarak yoğun bir sıkıntı hissetmektedir. Bu dönem çok uzarsa depresyona kayma olabilir, kişi dış dünya ile bağlantılarını azaltır. Sadece kaybedilen nesne veya kişiye odaklanır, sanki yitirdiği nesne ya da kişiye sahipmiş gibi onu yaşatır. Ancak bu yoğunlaşma bir süre sonra biter ve kişi eski yaşamına döner. Yasta kişi gerçek bir nesne yada kişiyi kaybederken depresyonda bu kayıp yaşantısı bir düşünce ya da hayali olabilir. Bu hayali kayıplar bireyin çocukluğunda başlayabilir, genellikle kaynağı anne çocuk ilişkileridir.

Yaş Dönümü ve Depresyon: Yaş dönümünün kadınlarda 40-50, erkeklerde 50-60 yaşları arasında olduğu düşünülmektedir. Yaşamın bu döneminde kadınlarda önemli fizyolojik değişiklikler ve bunlara verilen anlamlar sonucunda önemli duygusal sıkıntılar yaşanabilmektedir. Örneğin; doğurganlığın durması gibi. Ayrıca 40-50 yaşları arası, çocukların büyüdüğü ve aileden ayrıldıkları; onların evlenme ve işe bağlanma ile ilgili sorunlarının başladığı, emekliliğin yaklaştığı, yaşlanma ile ilgili kaygıların başladığı, sağlık sorunlarının sıklaştığı bir dönemdir. Bunlara ek olarak eşler arasında uzun süre ertelenmiş karşılıklı anlayış, yumuşama ve doyum-doyumsuzluk sorunları yeni baştan gündeme gelebilir. Kimi kişilerde iş ve eş yaşamında ulaşılması beklenen amaçlar, özlemi çekilen mutluluk umutları artık yavaş yavaş bir karamsarlığa, giderek umutsuzluğa doğru ilerlemektedir. Kimileri mutsuzluğu kabullenmekte kimileri de yeni mutluluk ve doyum kaynakları aramak için o yaş için pek kolay olmayan çabalar içine girebilmektedir. Bütün orta yaştaki kişiler için böyle bir durum olabileceği söylenemez.

  1. c) Zihinsel Nedenler

Bazı insanlar kendileriyle ilgili olan şeyleri yorumlarken sürekli olarak kaygılı, üzgün, gergin olabilirler. Depresyona yatkın kişilerde yaşamın ilk dönemlerinden başlayarak yerleşmiş olan kendisine, geleceğe ve dış dünyaya karşı olumsuz algılamalar vardır. Bu olumsuz algılar, giderek olumsuz yargılara, düşüncelere ve inançlara neden olmaktadır. Kişi her olayda önce olumsuz yönleri algılar ve düşünür. Depresyon yaşayan kişilerin düşüncelerinde, az sayıdaki kanıta dayanarak olumsuz sonuçlar çıkarmak, olumlu olayları inkar etmek, yalnızca olumsuz olaylara odaklanmak, olumsuz olayları abartmak gibi pek çok yanlış değerlendirme söz konusudur. Bu kişiler bu olumsuz bakış açılarının ya da düşüncelerindeki bu “hataların” farkında değillerdir. Örneğin evlilikte bir şeyin bozuk gitmesi hemen çocuklukta yerleşmiş olumsuz kavramları zincirleme olarak başlatır. Kişi artık evliliğinde her şeyin kötüye gideceği, kendisinin değersiz ve sevilmeyen bir kişi olduğu, geleceğin karanlık, dünyanın bomboş olduğu yargılarını harekete geçirir. Böylece olumsuz düşünce ve algılarla birlikte depresyon ortaya çıkabilir.

D- Başetme Yolları

Depresyon tedavi edilebilmektedir. En ağır şekilleri de dahil olmak üzere, depresyon vakalarının % 80-90’ı yardım görerek iyileşebilmektedirler. Depresyon belirtileri psikolojik tedavi ve ilaç tedavisi birlikte uygulanarak iyileştirilebilmektedir. Depresyon tedavisindeki en önemli ve çoğu zaman da en zor adım yardım isteyebilmektir. İnsanlar çoğu zaman depresyonda olduklarını bilmedikleri için yardım isteyememektedirler. Bu da tedavilerini geciktirmektedir. Depresyon belirtilerini kendilerinde veya çevrelerinde görseler bile tanıyamamaktadırlar.

Depresyonla başa çıkabilme yolları;

  • Öncelikle her olumsuz düşünce için bir olumlu düşünce geliştirerek işe başlanabilir.
  • Negatif değil pozitif bakış açısı olan insanlarla ilişki kurmak, kişinin moralini yükseltecektir.
  • Dikkatinizi kendinizden uzaklaştırmak için başkasına yardım etmek yararlı olabilir.
  • Sadece yürüyüş olsa bile her gün fizik egzersiz yapılabilir.
  • Farklı bir şey yapmak, yeni bir yere gitmek yararlı olabilir.
  • Eğlenceli ve kendinizi ifade etmenize izin verecek etkinlikler denenebilir. (örneğin; yazı yazma, resim yapma).
  • Gevşemeye yardım edecek etkinlikler planlanabilir. Müzik dinlemek, kitap okumak, gevşeme egzersizleri yapmak gibi.
  • Bu dönemde özellikle alkol ve uyuşturucu maddelerden uzak durulmalıdır. Alkol ve uyuşturucu maddeler depresyonu daha da kötüleştirecektir
  • Kişi, kendine erişilmesi güç amaçlar koymamalı ve büyük sorumluluklar almamalıdır. Büyük işleri parçalara bölerek, öncelik sırasına göre ve yapabileceğiniz kadarını yapmak etkili olabilir.
  • Bu dönemde kendinizden beklentileriniz çok büyük olmamalıdır.
  • Başka insanlarla birlikte olmaya çalışmak, yalnız olmaktan bir süre uzak durmak yararlı olacaktır. Sevilen ve kişinin kendini daha iyi hissedeceği aktivitelere katılması etkili olabilir.
  • Bu dönemde sevilen ya da zevk alınacak etkinlikler bulmak zor olabilmektedir. Bu nedenle daha önce keyif alınan etkinlikler denenebilir.
  • Kişi bu dönemde hayatıyla ilgili önemli kararlar(iş değiştirme, evlenme, boşanma v.b.) almamalıdır.

Olumsuz düşünceler depresyonun bir parçasıdır, tedavi ile ortadan kaybolacaktır.

E- Ailelere Yönelik Öneriler

Depresyonda bir yakınınıza yardım edebileceğiniz en önemli konu, onun uygun tanı ile uygun tedavisinin uygulanmasını sağlamaktır. Bunun dışında yakınınıza yardım etmenizin bir çok yolu vardır:

  • İşe yakınınızın doktordan randevusunu alıp, doktora gitmesini sağlamakla başlanabilir.
  • İlaçlarını alıp almadığına dikkat edilmelidir.
  • Depresif kişi tembellikle ya da hastalık numarası yapmakla suçlanmamalıdır. Bu tür davranışları tedavi ile zamanla daha iyi olacaktır.
  • Duygusal destek önemlidir. Bu anlayış, sabır ve kabullenmeyi gerektirir. Kişi konuşmalara dahil edilmeli, anlattıkları dinlenmelidir.
  • Gerçeklere dikkat çekmek, ümitli olmak yararlı olacaktır. İntihar uyarılarını dikkate almak ve hekime bildirmek oldukça önemlidir.
  • Kişi aktivitelere, yürüyüşlere v.b davet edilmeli, reddettiğinde kibarca ikna etmeye çalışılmalıdır. Kişi bu aktivitelere katılması için zorlanmamalıdır.
  • Depresif kişi işbirliğine ve yönlendirmeye ihtiyaç duyar ancak ağır istekler  beklentiler başarısızlık hissini arttırır. Bu nedenle kişiyi zorlamayacak, keyifli etkinliklerde, yapabileceği düzeyde bir iş birliği talebi etkili olabilmektedir.

F- Çocuk Ve Ergenlerde Depresyon

Depresyon genellikle 12 yaş sonrasında daha yaygın olarak görülmekle birlikte nadir olarak erken çocukluk döneminde rastlanabilmektedir. Çocuklar depresyon belirtilerini yetişkinler gibi göstermezler. Genellikle davranışlarla dışa vurma ve bedensel şikayetlerle depresyon belirtilerini gösterirler. Çocuklardaki depresyon genellikle; aşırı sinirlilik, içe kapanma, üzgün bakış, daha öncesinden zevk aldığı uğraşlardan zevk alamama, kazanılmış becerilerden geriye dönüş (gece işemeleri, bağımsız yapabildiği işleri yapamama vb), çabuk sinirlenme, gün içerisinde ara sıra ağlama, aşırı hareketlilik, okul başarısındaki düşüş, uyku problemleri, uykudan korkarak uyanma, yalnız uyuyamama, iştah problemleri, kendine güvensizlik, olayları olumsuz değerlendirme, aşırı hassas, alıngan ve abartılı yorum ve tepkilerin olması (bağırma ya da ağlama gibi), olaylar karşısında kendini suçlama, ölme ya da yaşamama isteğini dile getirmesi ya da notlar yazması, arkadaş ve sosyal çevresinde uyum güçlükleri, oyuna ilgisinin azalması, okul ve ailede bazı problemler şeklinde görülebilir.

Ergenlik çağından itibaren depresyon oranları kızlarda artarken, erkeklerde bir fark göstermemektedir. Ergenlikte özellikle fiziksel değişiklikler duygusal gelişimde etkili olmaktadır. Çünkü bu fiziksel değişiklikler benlik saygısını etkilemektedir. Kızların kilo almama, ideal ölçülerde olma gibi istekleri olurken, erkekler kaslarının gelişmesi gibi bu dönemin getireceği değişiklikleri olumlu karşılamaktadır. Çocuğun doğup büyüdüğü sosyal çevre, kültürel değerlerde önemlidir.

G- Çocuk Ve Ergenlerde Depresyon Durumunda Ailelere Yönelik Öneriler:

Çocuk ve ergenlerde depresyon tedavi edilebilmektedir ve çocuklar tamamen eski sağlıklarına kavuşabilmektedirler. Çocuklardaki depresyonun saptanabilmesi için anne babaların yukarıda sayılan durumlara karşı uyanık olmaları gerekir. Aynı zamanda çocuklara depresyon ile birlikte gelişebilecek madde bağımlılığı, okuldan atılma, davranış problemleri gibi sorunlar oluşmadan tedavi için bir an önce devreye girilmelidir. Özellikle çocuğu etkileyen stres etkenleri araştırılmalıdır. Bu stres etkenleri arasında; yakın veya arkadaş ölümü, göç, anne baba geçimsizliği, aile içi stres faktörleri, çocuğa yönelik cinsel ve fiziksel istismar, tabii afetler, çocukta bulunan tıbbi bir hastalık, aile üyelerinden herhangi birinde hastalık, anne baba veya aile üyelerinden birinde madde bağımlılığı, ekonomik sorunlar, anne veya babada psikiyatrik bir rahatsızlık sayılabilir.

 

Çocukluk çağı depresyonlarının tedavisinde ilaç ve psikolojik tedavi yaklaşımı gereklidir. Özellikle eşlik edebilecek diğer psikiyatrik durumların ortaya çıkarılması gereklidir. Her türlü tedavide (ilaç tedavisi, psikoterapi vb.) ailenin hekim ile güvenli işbirliği tedavinin etkinliğini yakından etkilemektedir. Çocuğun depresif döneminde ciddi bir çevre desteğine ihtiyacı vardır. Okul ve arkadaş ilişkilerindeki değişiklikler değerlendirilmeli, bu konuda öğretmenler, okuldaki rehberlik uzmanları ve okul yönetiminin desteği alınmalıdır. Bu dönemde özellikle anne babanın rolü çok önemlidir. Çocuğa sakin, şefkatli ve güven sağlayıcı bir şekilde yaklaşılmalıdır. Çocukla açık ve net bir iletişim kurulmalıdır. Fazla bunaltmadan gözetim altında tutulması yararlı olacaktır. Çocukluk çağı depresyonları çocuğun kişilik ve sosyal gelişimini doğrudan etkileyeceğinden tedavisi çok önemli olmaktadır.

Unutmayın yalnız değilsiniz ve her zoru yenmenin ya da baş etmenin bir yolu vardır.

dka danismanlik

DKA EĞİTİM DANIŞMANLIK 
İSTANBUL – KARTAL

%d blogcu bunu beğendi: